Bir şehri yansıtan en
güzel ayna bence o şehrin kaleleridir. Kalelerin en yüksek noktasına
çıktığınızda neresi olursa olsun şehir ayaklarınızın altında ve tüm
ayrıntısıyla gözlerinizin önündedir.
Sevgili arkadaşım yapmış olduğumuz Kıbrıs gezisinde Girne
bitti hadi bugün de Lefkoşe’yi gezelim orada daha çok tarihi yer var ilk olarak
Hilarion Kalesine çıkalım dedi.
Sabahın erken saatlerinde kahvaltımızı yaparak yollara
koyulduk.
Beşparmak dağları denilen gerçekten de adından anlaşıldığı
üzere beş parmağı andıran bu dağ bizim nazarımızda etkileyiciydi. Etkileyici olan bu
dağın sırtlarında bulunan ve oldukça yüksek bir tepeye kurulan bu kale de dağın
üzerimizdeki etkisini iki kat daha arttırdı.
Müzeye giriş ücreti olarak her birimiz ayrı ayrı 3 tl ödedik.Yerli olmayıp da yabancı olsaymışız 9 tl ödememiz gerekecekmiş.Yazık ya bu yabancı turistlere...
Müzeye giriş ücreti olarak her birimiz ayrı ayrı 3 tl ödedik.Yerli olmayıp da yabancı olsaymışız 9 tl ödememiz gerekecekmiş.Yazık ya bu yabancı turistlere...
Benim canım arkadaşım boş durmamış ve buranın önemini de
öğrenmiş ve kaleye girer girmez bana hemen anlatmaya başladı. Bana anlattıklarına
istinaden bu kale eskiden yapılan Arap saldırılarını önceden haber alıp engellemek için yapılmış.
Bu eserin adı ise buraya Kudüs’ten göç eden ve kendisi aslında Filistinli olan
bir keşişin buraya yerleşerek sürekli ibadet etmesi ve hayatını da burada
kaybetmesi üzerine buraya adı verilmiş. Bu kalenin ne zaman yapıldığı tam
olarak bilinmiyormuş ancak 10.yy da manastıra dönüştürüldüğü biliniyor. Burayı
bir zaman İngiliz Kralı Aslan Yürekli Richard işgal etmiş ondan sonrada
Lusignan ele geçirmiştir.
Fakat Lusignan
zamanında kale çok fazla savaşa hedef olmuş ve üzerinde birçok değişiklikler
yapılmıştır buna rağmen kalenin Bizans yapısı olduğu bilinmektedir. Burada o
kadar çok savaş yaşanmış ki Antakya Prensi John burada Cenevizlilere karşı savaşmış. Savaşlar bittiğinde sessiz sakin
yaşanan bu kale Kraliyet ailesi adına dinlenme alanı olarak düzenlenmiştir.
Bu kadar tarih bilgisinden sonra hemen giriş biletlerimizi
alarak heyecanlı heyecanlı kaleye giriverdik.
Kalenin yapısı çok ihtişamlıydı. Etrafını çeviren daire
şeklinde duvarlar vardı ve burası dokuz burçtan inşa edilmiş. Duvarlar
inanılmazdı o kadar ince ince işlenmiş
taşlar ve bu taşlardan oluşan yapılar vardı ki gözlerimize inanamadık. Giriş
bölümünden bir broşür alarak incelemeye koyulduk.
Kalenin içerisine girer girmez merdiven çıkmaya başladık ve
bu merdivenler bizim bildiğimiz kısa kısa dikine merdivenler değildi aksine
baya uzunca aralıklı ve dikliğini biraz olsun hafifletecek derecede sağ ve sol
tarafa yatırılarak yapılmış merdivenlerdi. Ve dikkatimizi çeken kalenin 3
bölümden oluştuğunu anlatan kocaman bir levhaydı. İlk olarak bulunduğumuz
bölümün koruma kalesi olduğunu buranın askerler ve atlar için ayrıldığını
anlatıyor ve resimlerle bunları duvarlarda sergiliyordu.
İnanılmaz derecede harika resimlerle anlattığı bu bölümden
ayrılarak en üst seviyeye ulaşmak için sabırsızlanıyorduk. Ara yolları
kullanarak ikinci bölüme doğru ilerliyorduk ve gördüklerimiz karşında o
dönemleri hayalimizde canlandırıp tartışıyorduk. Daha önce hiçbir yerde denk
gelmediğimiz şeylerde görünce şaşırıp mutlu oluyorduk.
İkinci bölümde yani orta bölümde manastır alanı ve Aziz'in
yeri bulunmaktaydı .Ancak Lusignan döneminde bu
bölüm ayrılmış ve buraya açılıp kapanan bir köprü inşa edilerek ikinci
bir koruma sistemi gerçekleştirilmiş. Köprünün sağında sütunlar üzerine inşa
edilmiş, daha önceleri kubbesi olan fakat bugün kubbesinin nerede olduğu bilinmeyen
bir kilise bulunmaktaydı.
Buraları gözlemleyerek geçiyor ve en üst bölüme yani kral
sarayının, saray odarının ve saray mutfağının bulunduğu yere ulaşıyorduk. Burada
yine bir levhayla bilinçlendirilmemiz gerçekten güzeldi. Temsili olarak yapılan
mumyaların hepsi gerçek gibiydi adeta...
Kıyafetler kullanılan araçlar, eşyalar gerçekten o dönemi
yaşıyormuşsunuz gibi hissettiriyordu.
Burayı da görüp inceledikten sonra artık zirveye tırmanma
zamanı gelmişti.
Ve işte amacımıza ulaşmıştık, zirvedeydik. Fakat itiraf etmeliyim
ki buraya ulaşana kadar gayet iyi bir efor saffettim gerçekten yoruldum. Zirve
de otururken sevgili arkadaşım 700 m
yükseklikdeyiz 480 basamak çıktın nasıl hissediyorsun dedi ve ben ciddi olamazsın diye ona bön bön
bakınıyordum. . Yalnız oturup da burada biraz manzarayı seyrettikten sonra
gerçekten yorgunluğuma değdi dedim.
Manzara süperdi çıkarken zaten tadına vara vara ağırdan ala
ala çıktık ama zirvede oturmanın tadı farklıydı.
Zirveye çıkarken oldukça fazla fotoğraf çektiğimin farkına
varmam ancak kaldığım yere dönüp de kartı bilgisayara takmamla alt tarafta
beliren 320 fotoğraf uyarısı idi.
Sizlerle de çekilmiş olduğum fotoğrafların bir kısmını
paylaşıyorum ve sizlerin de buraya bir gün mutlaka gidebilmeniz ve albümünüze
birçok fotoğraf ekleyebilmeniz dileğiyle...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder