25 Ağustos 2015 Salı

ST.HİLARİON KALESİ



    
     Bir şehri  yansıtan en güzel ayna bence o şehrin kaleleridir. Kalelerin en yüksek noktasına çıktığınızda neresi olursa olsun şehir ayaklarınızın altında ve tüm ayrıntısıyla gözlerinizin önündedir.
Sevgili arkadaşım yapmış olduğumuz Kıbrıs gezisinde Girne bitti hadi bugün de Lefkoşe’yi gezelim orada daha çok tarihi yer var ilk olarak Hilarion Kalesine çıkalım dedi.
Sabahın erken saatlerinde kahvaltımızı yaparak yollara koyulduk.
    Beşparmak dağları denilen gerçekten de adından anlaşıldığı üzere beş parmağı andıran bu dağ bizim nazarımızda etkileyiciydi. Etkileyici olan bu dağın sırtlarında bulunan ve oldukça yüksek bir tepeye kurulan bu kale de dağın üzerimizdeki etkisini iki kat daha arttırdı.
Müzeye giriş ücreti olarak her birimiz ayrı ayrı 3 tl ödedik.Yerli olmayıp da yabancı olsaymışız 9 tl ödememiz gerekecekmiş.Yazık ya bu yabancı turistlere...
Benim canım arkadaşım boş durmamış ve buranın önemini de öğrenmiş ve kaleye girer girmez bana hemen anlatmaya başladı. Bana anlattıklarına istinaden bu kale eskiden yapılan Arap saldırılarını  önceden haber alıp engellemek için yapılmış. Bu eserin adı ise buraya Kudüs’ten göç eden ve kendisi aslında Filistinli olan bir keşişin buraya yerleşerek sürekli ibadet etmesi ve hayatını da burada kaybetmesi üzerine buraya adı verilmiş. Bu kalenin ne zaman yapıldığı tam olarak bilinmiyormuş ancak 10.yy da manastıra dönüştürüldüğü biliniyor. Burayı bir zaman İngiliz Kralı Aslan Yürekli Richard işgal etmiş ondan sonrada Lusignan ele geçirmiştir. 

Fakat  Lusignan zamanında kale çok fazla savaşa hedef olmuş ve üzerinde birçok değişiklikler yapılmıştır buna rağmen kalenin Bizans yapısı olduğu bilinmektedir. Burada o kadar çok savaş yaşanmış ki Antakya Prensi John burada Cenevizlilere karşı  savaşmış. Savaşlar bittiğinde sessiz sakin yaşanan bu kale Kraliyet ailesi adına dinlenme alanı olarak düzenlenmiştir.
Bu kadar tarih bilgisinden sonra hemen giriş biletlerimizi alarak heyecanlı heyecanlı kaleye giriverdik.
Kalenin yapısı çok ihtişamlıydı. Etrafını çeviren daire şeklinde duvarlar vardı ve burası dokuz burçtan inşa edilmiş. Duvarlar inanılmazdı  o kadar ince ince işlenmiş taşlar ve bu taşlardan oluşan yapılar vardı ki gözlerimize inanamadık. Giriş bölümünden bir broşür alarak incelemeye koyulduk.
     Kalenin içerisine girer girmez merdiven çıkmaya başladık ve bu merdivenler bizim bildiğimiz kısa kısa dikine merdivenler değildi aksine baya uzunca aralıklı ve dikliğini biraz olsun hafifletecek derecede sağ ve sol tarafa yatırılarak yapılmış merdivenlerdi. Ve dikkatimizi çeken kalenin 3 bölümden oluştuğunu anlatan kocaman bir levhaydı. İlk olarak bulunduğumuz bölümün koruma kalesi olduğunu buranın askerler ve atlar için ayrıldığını anlatıyor ve resimlerle bunları duvarlarda sergiliyordu.

İnanılmaz derecede harika resimlerle anlattığı bu bölümden ayrılarak en üst seviyeye ulaşmak için sabırsızlanıyorduk. Ara yolları kullanarak ikinci bölüme doğru ilerliyorduk ve gördüklerimiz karşında o dönemleri hayalimizde canlandırıp tartışıyorduk. Daha önce hiçbir yerde denk gelmediğimiz şeylerde görünce şaşırıp mutlu oluyorduk.
    İkinci bölümde yani orta bölümde manastır alanı ve Aziz'in yeri bulunmaktaydı .Ancak Lusignan döneminde bu  bölüm ayrılmış ve buraya açılıp kapanan bir köprü inşa edilerek ikinci bir koruma sistemi gerçekleştirilmiş. Köprünün sağında sütunlar üzerine inşa edilmiş, daha önceleri kubbesi olan fakat bugün kubbesinin nerede olduğu bilinmeyen bir kilise bulunmaktaydı.
Buraları gözlemleyerek geçiyor ve en üst bölüme yani kral sarayının, saray odarının ve saray mutfağının bulunduğu yere ulaşıyorduk. Burada yine bir levhayla bilinçlendirilmemiz gerçekten güzeldi. Temsili olarak yapılan mumyaların hepsi gerçek gibiydi adeta...
    Kıyafetler kullanılan araçlar, eşyalar gerçekten o dönemi yaşıyormuşsunuz gibi hissettiriyordu.
Burayı da görüp inceledikten sonra artık zirveye tırmanma zamanı gelmişti.


Ve işte amacımıza ulaşmıştık, zirvedeydik. Fakat itiraf etmeliyim ki buraya ulaşana kadar gayet iyi bir efor saffettim gerçekten yoruldum. Zirve de otururken sevgili arkadaşım  700 m yükseklikdeyiz 480 basamak çıktın nasıl hissediyorsun dedi ve ben  ciddi olamazsın diye ona bön bön bakınıyordum. . Yalnız oturup da burada biraz manzarayı seyrettikten sonra gerçekten yorgunluğuma değdi dedim.
   Manzara süperdi çıkarken zaten tadına vara vara ağırdan ala ala çıktık ama zirvede oturmanın tadı farklıydı.
Zirveye çıkarken oldukça fazla fotoğraf çektiğimin farkına varmam ancak kaldığım yere dönüp de kartı bilgisayara takmamla alt tarafta beliren 320 fotoğraf uyarısı idi.

Sizlerle de çekilmiş olduğum fotoğrafların bir kısmını paylaşıyorum ve sizlerin de buraya bir gün mutlaka gidebilmeniz ve albümünüze birçok fotoğraf ekleyebilmeniz dileğiyle...






















Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

BURSA YEŞİL CAMİ & YEŞİL TÜRBE

Bahçelievler Belediyesinin düzenlemiş olduğu günübirlik Bursa gezisine katıldığım ve soluğu o çok istediğim Yeşil Cami de aldığım anı paylaş...