Bahçelievler Belediyesinin düzenlemiş olduğu günübirlik Bursa gezisine katıldığım ve soluğu o çok istediğim Yeşil Cami de aldığım anı paylaşmak istiyorum öncelikle sizlerle ...
Daha aklımın almadığı genç yaşlarımda ziyaret etmiş olduğum için bu caminin önemini tabi ki kavrayamamıştım. Fakat bugün ne kadar şanslı olduğumu ve ne büyük bir nimete sahip olduğumu anlamış bulunmaktayım ve kendimi değerli hissediyorum.
Bir müslüman olarak dua ettiğim ve namazımı kıldığım Yeşil Cami hem tarihi açısından hem de içindeki huzur mahiyeti bakımından beni oldukça etkiledi. Gezilmeden bilinmiyor ey dost oku istediğin kadar oku ama gidip görüp hissetmediğin, taşına toprağına dokunmadığın sürece olmuyor inan ki.
Bir tarihçi olarak önce tarihi değerini bilmeye, hangi dönemde kim tarafından nasıl yapıldığını rehberimizden öğrenmeye çalıştım.
Yeşil Cami 1419 tarihinde Çelebi Sultan Mehmet tarafından yaptırılmış. Caminin inşasını hem asker hem de mimar olan Hacı İvaz Paşa gerçekleştirmiştir. Yalnız Hacı İvaz Paşa caminin mimarisini gerçekleştirirken etrafındaki bir çok ustadan da yardım almıştır. Baktığımızda başımızı döndüren gözlerimizi alan bizi hayretlere düşüren o çinilerin ustası Mehmed Mecnun'dur.
O ahşapların ince işçiliklerini yahu nasıl yapmış dediklerimizi ise Tebrizli Ahmet ustaya borçluyuz.
Tabi birde nakış ustamız var onu asla unutmamalıyız İvaz Ali.
Rehberimiz caminin içindeki ince işçilikleri hat sanatlarını duvarlardaki ayetleri, duaları,
sureleri tek tek anlattı anlattıkça inanın içimi bir huzur ve aynı zamanda bir hüzün kapladı göz pınarlarımdan damlayan yaşlara sahip çıkamadım.
Hacı İvaz paşanın daha sonra başına gelenleri de anlattı elbet belki de onun için bu kadar hüzünlendim ama onu burada anlatmayacağım o başka bir postun konusu olsun çünkü hayli uzun bir hadise.
Aslında buranın önceleri bir cami olmadığını hükümet konağı olduğunu öğrendiğimde gerçekten şaşırdım. Yani nasıl oluyor da dünyevi işlerin görüşüldüğü bir yer sonradan bir ibadethane olabiliyor başta anlamakta zorlandım. Ama rehberimizin açıklamalarıyla tabi ki işin iç yüzünü anladım ve iyi ki dedim camiden ayrılırken iyi ki ibadethane olarak burası bize atalarımızdan miras bırakılmış.Düşünsenize geçmişten günümüze bir empati durağı olarak inceden inceye böyle davranarak yaşayın denilerek bir miras bırakılmış. Gerçekten çok anlamlı değil mi?
Peki nereden anlıyoruz. Buranın önce hükümet konağı olduğunu dediğimde rehberimiz iki durağı işaret etti. Birisi şüphesiz minberdi diğeri ise şadırvandı.
Buradaki yazılardan dolayı minberin buraya sonradan yerleştirildiği anlaşılıyordu. Evet bunu anlayabilmiştim ikna olmuştum. Peki şadırvan ne alaka dediğimde rehberimiz kocaman bir gülümsemeyle bizi şadırvanın yanına doğru götürdü ve burada su sesi hayal etmemizi istedi.
İşte bu su sesi bir tarafta ibadet edenlerin bir tarafta da dünyevi işler ile uğraşanların birbirinden etkilenmesini önleyen bir paravandır aslında deyiverdi. Rehberimiz böyle anlatmaya devam ettikçe tabi benim sosyolog ve arkeoloh kimliğimde ortaya attı kendilerini ve adamcağızı soru yağmuruna tutmaya başladılar. Allahtan çok sabırlı bir insanmış çünkü her sorumu güzelce yanıtladı.
1419 yılında yapıldığını söylediği caminin sonradan biz sorunca aslında 1422 yılında II. Murat döneminde tamamlandığını anlattı. Adının ise süslemelerindeki firuze ve yeşil çinilerden geldiğini tahmin etmişsinizdir.
Ters T planlı camilerdendir. Caminin o göz alıcı tüm süslemeleri ünlü şair Lamii Çelebi'nin babası olan Nakkaş Ali tarafından yaptırılmıştır. İç duvarlar, eyvanlar, tavanlar, mahviller tümü çiniyle kaplıdır.
Mihrap dıştan içe doğru hat sanatının sırasıyla sülüs ve kufi biçimlerinin kullanıldığı bir yazı kuşağı ile süslenmiştir. Geometrik motifler ve çiçek motifleri sıkça kullanılmıştır. Namaz kılınacak olan Harim de oldukça özenilerek ayrılmıştır. Hatta Harim kısmının sağ ve sol kısımlarına bakıldığında simetrik şekilde iki kapı görülür. Bu kapılar Derviş misafirhanelerinin kapısı olarak bilinir. İçeri girdiğinizde bir dervişin misafir olarak kaldığında ihtiyacı olan her şeyin bu odanın içerisinde olduğunu görebilirsiniz.
Buna istinaden bu odalarda görmüş olduğum ocak bacaları beni oldukça şaşırtmıştı. Ayrıca bunun amacının ulvi olması da gayet ilgi çekiciydi. Sonuçta bu dervişler İslam-ı anlatmak için seyahat eden ve seyahatleri sırasında bu odaları kullanan ve bu odalarda kaldıklarında daha çok yazılan yazılarla da teşvik edilen ilim irfan sahibi kişilerdir. Hatta odanın birisinin girişinde ''ilim Çin de de olsa gidip alınız'' yazısını okumuştum.
Caminin her yerini ayrıntılı bir şekilde gezdikten sonra tam ayrılacağımız sırada aklıma bir gün televizyonda izlediğim Murat Bardakçı hocamızın anlattığı o ilginç yazı geldi. Hemen koştum rehber hocamın yanına hocam böyle bir yazı varmış nerede biliyor musunuz diyerek oda hiç ikiletmeden mihrabın yanına beni tekrar götürerek şu küçücük olan yazı dedi. Peki ne düşünüyorsunuz bu konu hakkında dediğimde ise'' hayatta bilmediğimiz çok sır var. Bazı şeyler bizim boyumuzu aşıyor maalesef ama gördüğün üzere bu bir serzeniş, affedemeyiş, bir hata olarak gözümüze ilişiyor'' dedi.
Bu küçücük çininin üzerinde şu yazılar yazmaktaydı :
''Pen daşt sitemger in sitem bamen kerd / Der gerdeni o bemand u ber men begozeşt ''
Türkçesi ise: ''Zulmeden kişi bu zulmü bana yaptığını sandı, bana yapılan zulüm geçip gitti ama vebali onun boynunda kaldı.''
Bu yazıyı kimin yazdığı nasıl yazdığı bu minbere nasıl nakşedildiği maalesef bilinmiyor bunun içinde sırrını hala korumaktadır.
Aynı zamanda caminin hemen üst tarafına konumlandırılmış bir türbede bulunmakta bu türbede yeşil türbe olarak adlandırılmış. Türbe de Cami gibi göz alıcı çinilerle işlenmiş özellikle de giriş kapısı o kadar ihtişamlı ki ben buradayım diyor gerçi yapılma amacı da buymuş biz buradayız yıkılmadık ayaktayız demenin bir versiyonuymuş. İçeriye girdiğinizde Kur-an sesleriyle kulağınızın pası siliniyor adeta ve eşsiz bir huzura aynı zamanda farklı bir hüzne mashar oluyorsunuz. Bu türbenin içerisinde Çelebi Mehmet'in haricinde kızı Selçuk Hatun, Hafsa, Ayşe, Sitti Hatun oğulları Mahmud ve Yusuf Beyler ve de dadıları yatmaktadır. İçeri girip ecdadımıza bir Fatiha okuyarak minnetimizi sunup çıktık.
Bursa da gezmiş olduğum camilerin hepsinin hikayesi ve özelliği bambaşka ve hepsi insanı inanılmaz etkiliyor. Yeşil Cami de onlardan biri mimarisiyle, ihtişamıyla, hikayesiyle ve hala içinde saklamış olduğu sırlarıyla inanılmaz bir yapı.
Bursa'ya yolunuz düşerse mutlaka bu yapıyı görün derim. Hatta yolunuz düşmese bile bir plan program yapıp buraları görmeye gelin derim.
Şimdilik benden bu kadar ben yeni yerler görmeye yeni kitaplar okumaya gidiyorum, sağlıcakla kalın kendinize çok çok iyi bakın, görüşmek üzere hoşça kalın.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder