Kıbrısın köylerini gezmeye çıkmıştık ki karşımıza çok güzel manzaralar çıktı.Fotoğraf makinemize çok güzel kareler nakil oldu.Kıbrısın her ilçesinde o kadar çok köy var ki gezmekle bitiremiyoruz.Aslında biter de o kadar güzel yapılar ,o kadar güzel tarihi yerler ve doğa olayları çıkıyor ki karşımıza durup bakmaktan geçmişini öğrenmekten fotoğraf çekip hayretle iç geçirmekten zamanın nasıl geçtiğini anlamıyoruz bile...Gezdiğimiz tüm yerlerin hepsini yazmam mümkün değil tabi ama başka postlar da tek tek de olsa yazmaya çalışacağım.
Biz zamanın nasıl geçtiğini anlamıyoruz fakat midemiz zil çalınca saate bakmak aklımıza geliyor.
Gezerken nerede bir şeyler yesek diyorduk ki karşımıza bir fırın çıktı.bu bizim bildiğimiz o şehir fırınlarının yanından bile geçmiyor.Aksine çok daha iyi...Çok candan ve sevecen insanlar çalışmaktaydı burada ve fırının duvarlarında çok güzel köy eşyaları asılıydı.Ekmek o kadar güzel kokuyordu ki açlıktan olduğunu düşündüm ama yok gayet güzeldi.Hemen aldık ekmeklerden şansımıza peynirde vardı burada biraz da peynir alarak atladık arabaya. Kızlar o kadar acıkmış ki hemen ekmek arası peynir yaparak mideye indirdiler.Peynir buranın özel peyniriymiş adı Hellim kızartılarak da yeniliyormuş.Eve gidince onu da deneyeceğiz tabi ki hatta tadı o kadar güzel ki bizimkilere bile götürmeyi düşünüyoruz.
Tekrar arabaya binip de yola devam ettiğimizde karşımıza otlayan keçiler çıktı.Arabayı durdurup biraz etrafı izledik.Bizimki başladı konuşmaya bir rivayete göre buradaki keçilerin erkek olanları yani oğlaklar öyle kolay kolay yakalanmazlarmış.Allah aşkına hangi hayvan göz göre göre yakalanmak ister.Öleceğini bile bile kendini teslim eder.Can tatlı sonuçta...
Uzunca bir geziden sonra Lefkoşa sokaklarını arşınlamaya ve biraz daha alışveriş yapmaya karar verdik. Yalnız buraları gezerken gördüğümüz evleri,o güzelim bahçeleri o güzelim ağaçları,çiçekleri anlatamam yok yani böyle bir güzellik.
Lefkoşa da merak ettiğim o Osmanlıdan kalma evlere baktım yapılarını inceledim ve dedim ki içimden o zaman ki insanlar bu işi biliyorlarmış.O kadar güzel evler inşa etmişler ki kapılarına mı bakayım duvarlarına mı pencerelerine mi el sanatlarını burada da konuşturmuş yine Osmanlı.
Gezdiğimiz her şehrin her ilçenin,her köyün bir hatırası bir tarihi vardı ve biz bu hatıraları paylaşmayı o tarihi öğrenmeyi o kadar arzulamışız ki Allah nasip etti bize.İnanılmaz bir huzur kapladı içimizi ve tatlı yorgunlukla soluklandık,acısıyla tatlısıyla gezdik,dolaştık.
Tatilin son günlerine yaklaşırken gezmediğimiz yer kalmasın diye uğraşmaktan karnımıza kramplar giriyor.İnşallah her karışını gezeriz diyoruz ve devam ediyoruz.
Evet buralardan kendime küçücük belki ama maneviyatı büyük olan eşyalar aldım. En önemlileri de koleksiyonum olan bardak,fincan ve magnetlerime yenileri eklendi.
Belki tuhaf gelebilir size ama kupa bardağı ve fincan koleksiyonu yapıyorum.Herkesin yaptığı bir şey olduğunu düşünmüyorum.Şehirleri gezerken o şehirde üretilmiş ve o şehri anlatan bardakları almayı ve böyle güzel yazıları yazarken bu kupalardan kahve içmeyi seviyorum.Fincanlarımı ise içinde pişirdiğim kahvenin kırk yıl hatırı varsa fincanın neden olmasın diyerek sevdiklerim ile paylaşmak içindir.Magnetleri alma nedenim ise mutfakta çok vakit geçirdiğim için dolabın üstünde gözümün önünde olmasını sevdiğim ve ne kadar az yere gitmişim daha gidilecek çok yer var diye sürekli dürtülerimi güçlendirmektir.
Bir de duvarım da kocaman bir Türkiye ve Dünya haritası var.Onlarda benim dürtülerimi canlandırma rehberim diyebilirim.
Ama önce Türkiyem diyorum sonra diğer yerler...
İsteyen herkesin bu güzel yerleri gezip görmesi ve güzel anılar biriktirmesi dileğiyle.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder