Sultanahmet’e her geldiğim de bu eşsiz parkta zaman
geçirmeden asla eve dönmüyorum. Bu parkın ayrı bir huzuru ayrı bir tarihi
dokusu var. Hiç bir şey yapmasam da çimlerine oturup sevdiğim bir kitaptan iki
satır bile okusam bana yetiyor.
Bu parka birçok arkadaşım ile birlikte geldim hepsiyle çok
güzel anılarım oldu. Çünkü sadece sıradan bir park değil burası birçok eseri
birçok tarihi içerisinde barındıran bir yer bu da bizlerin sürekli burayı
ziyaret etmesini sağlıyor.
Gülhane bölümünün iki kısmı vardır, ilk kapıdan girdiğinizde
size eskiden Alay Köşkü denilen ve padişahın geçit törenlerini buradan izlediği
yer göz kırpar. İhtişamı göz kamaştırıcıdır. Devam ettiğinizde İstanbul
Büyükşehir Belediyesinin yapmış olduğu çalışmalar karşılar bizleri. Koru halini
tam haliyle sunmaktadır. Küçük fıskiyeli bir havuz serinletmekte etrafı tam
karşısındaki o duvara yapılan eser vay dedirtecek şekilde, devam ettikçe
başınızın üzerinden rengarenk papağanların geçtiğini görüp seslerini işiteceksiniz
ve etrafınızdaki ulu çınar ağaçlarının varlığıyla huzura doyacaksınız
diyebilirim.
Son zamanlarda fotoğraf çekimlerinin çokça yapıldığı
düşünülerek özel birkaç yer bile yapılmış gayet başarılı olduğunu düşünüyorum
ben bile buralarda fotoğraf çektirdim.
Parkın içerisinde iki güzel müze var içerisine girip
gezmeden ve o dokuyu soluyup o saklanan tarihi görmeden ayrılmayın derim. İlki
Tanzimat müzesi ki bunu anlatmama gerek var mı bilmiyorum ama yine de bir
bahsedeyim Gülhane-i Hattı Hümayun’u olarak bilinen Tanzimat Fermanı burada
okutulmuştu. Fermanın da bulunduğu bu müze bence gezilmelidir.
İkincisi ise henüz yeni sayılan bir müze eskiden Has
Ahırların bulunduğu ve Topkapı Sarayı’na ait olan bu bina şimdi ise tarihe
tanıklık etmiş eşyalarla birlikte canlandırılmış olan İslam Bilim ve Teknoloji
Tarihi Müzesi olarak ziyarete açılmış durumdadır. İçerisinde gerçekten doyurucu
şekilde tarihten kalma eşyalar ve nasıl kullanıldıkları anlatılan bilgiler
vardır.(Bu iki müzeye diğer postlarımda ayrıntılı olarak ayrı ayrı yer vermeye
çalışacağım)
Parkı gezmeye devam ettiğimizde sağ yokuş kısmının hala
askeriyeye ait olduğunu görürsünüz ayrıca yukarı kısımların aslında Arkeoloji
müzesinin bahçesi hatta Çinili köşkten göz kırpan pencerelerin olduğunu
görürsünüz devam ettikçe yokuşa doğru çıkar ve buradan Marmara’nın el
sallayarak Haliç ve Adaları kucaklayıp size göz ziyafeti çektiğini anlarsınız.
Burada kır kahveleri bulunmakta mola vererek burada bir şeyler atıştırarak
çayınızı yudumlayabilirsiniz fakat biraz tuzlu olduğu konusunda uyarmadan
edemeyeceğim. Şahsen ben buraya gelirken termosum ve çantamdan eksik etmediğim
abur cuburlarımla ve en sevdiğim kitaplarım ile geliyorum.

Tam çıkışın da kocaman ve süslü harflerle Gülhane yazısını
görüpte hatıra olsun diye fotoğraf çekmeden ayrılmayın. Sizlerle bu parkta
yaşadığım güzel bir anımı paylaşayım bir gün akşam vakitlerinde yine bu parkta
geziyorken Büyükşehir Belediyesinin çiçek dikim çalışmalarına şahit olduk ve
biraz izledik,izlerken de çalışanların gözüne battık haliyle ve bir çalışan
buyrun bir şey mi istediniz diye sorunca arkadaşım dayanamayıp atladı bizde
yapabilir miyiz diye çalışanlar biraz güldükten sonra tabi istiyorsanız neden
olmasın dedi. Arkadaşım kolları sıvayıp çiçek ekmeye başladı bile çok anlamasam
da bende biraz yardım ettim. Çok eğlenceli ve keyif vericiydi. Biraz yardım
ettikten sonra müsaade istedik ve teşekkür ettik. Onlar da bize teşekkür etti
ve ikimize de ikişer tane çiçek verdiler. Tatlı bir yorgunluk ile tranvaya
binip evlerimize doğru yol aldık.
Böyle güzel bir anımız
oldu sevgili arkadaşım ile hala bazen burayı gezdiğimizde aynı noktaya
gelip baktığımızda birbirimize dönüp gülüyoruz.
İşte böyle yazacaklarım şimdilik bu kadar herkesin bu güzel
yeri gezebilmesini ve bol bol güzel fotoğraflar çekerek arşivlerine yeni anılar
katabilmesini dilerim…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder