12 Ağustos 2015 Çarşamba

TOPKAPI SARAYI



     Tekrar tekrar  Topkapı Sarayına gitmek… Topkapı Sarayı İstanbul tarihinin yapı taşlarından biri elbette ki gidilmesi görülmesi gereken bir yer fakat gözlemlerime dayanarak gelen insanların buraya gelirken önceden bir araştırma yapmadan gelmeleri ve buraları gezerken bilinçsiz bir şekilde gezmesi gözümden kaçmadı değil. İlkokul, lise, üniversite dönemlerimde sıkça gelmiştim ben Topkapı Sarayına o yaşlarda insan daha bir cahil daha bir hevesli fakat okuyup anlamakta biraz kıt oluyor.
Daha sonra en ufak bir şey sorulduğunda bön bön bakıyoruz. Ondan sonra nasıl gittin gezdin ya bir şey bildiğin yok deyip laf yapıyorlar.

Son zamanlarda AHMET ÜMİT’İN –İSTANBUL HATIRASI adlı eserini okuyordum ve romanın verdiği heyecanla tekrar Topkapı Sarayı’na ve Ayasofya’ya  gitmek istedim. İnternetten bakınırken İlber Ortaylı’nın da vermiş olduğu müthiş bilgiler bana etraflıca bir araştırma yapma ve öyle gezme özelliğini aşıladı.
Öncelikle şunu söylemeliyim ki internet gerçekten mucizevi bir şey insan istediği zaman doğru kullandığı zaman mükemmel oluyor her şey elinin altında bir tıkla her şeyi öğreniyorsun.
Araştırma için önce www.topkapısarayı.gov.tr adresinden yararlanarak sarayın içerisindeki yerleri öğrendim. Tarihlerini buralarda neler yapıldığını kimlerin yaptığını ve içerisindeki kıymetli eşyaların nerelerden geldiğini ufak ufak notlar alarak öğrendim. Aldığım bu notlarla en sevdiğim kuzenimi de peşimden sürükleyerek Topkapı sarayına gittim. Meğer öğrenip te gezmek ne güzel bir şeymiş . En güzeli de etrafındakilere bu ne bu ne demek zorunda kalmıyorsun.
Araştırıp öğrendiğime göre bu Saray tek bir planda birden bire yapılmamış ihtiyaç üzerine eklene eklene yapılmış. 400 yıl Osmanlı padişahlarının yaşadıkları bu saray Sultan Abdülmecit’in Dolmabahçe Sarayına taşınmasıyla  ıssız ve bakımsız kalmış. Topkapı Sarayı Cumhuriyetten sonra tekrar onarılarak müze haline getirilmiştir. E öğrendiğim bu güzel bilgileri kuzenimle paylaşarak keyifli bir şekilde sohbet ederek gezimize başladık.

Bu arada müzeye giriş ücreti bana göre oldukça pahalı çünkü 30 tl ama ben sadece bir müzeye girmek için 30 tl vermek yerine müze kart aldım.Müze kartı da öğrenci olduğum için indirimli olarak 20tl ye aldım.Böylelikle ben karlı çıktım.

Her zamanki gibi aldım makinemi elime her şeyi fotoğrafladım yalnız Hazine odası, Has oda vs. genellikle özel eşyaların bulundukları yerde fotoğraf çekilmesi yasaktı. Saygı duyduk tabii ki oradaki eserleri dikkatlice inceledik. Fotoğrafları nasıl olsa sitede var diyerek notlar aldık kendimizce. Ama oldukça kalabalıktı ziyaretçiler üst üste yığılmıştı neredeyse uzun zaman aldı bu odaları gezmemiz. Tavsiyem erken saatte gidilmesidir.
Topkapı Sarayı harbi saray yalnız hee gez gez bitmiyor girişi bile oldukça heybetli biz giriş diyoruz ama eskiden buraya  Bab-ı Hümayun ana kapı girişi diyorlarmış. Diğer kubbeli olan ve her iki tarafa da açılan kapıya ise Babüsselam adı veriliyormuş. Biletlerin satış yeri yani gişeler burada bulunuyor. 
       Bu sarayda o kadar çok bölüm ve eser var ki akılda tutmak biraz zor tabi onun içinde ben sizlere tarih bilgisi almanın en doğru kaynağının Topkapı sarayının kendi sitesi olduğunu söylemeden geçemiyorum.


Ben bu sarayda buraları gezdim, fotoğrafladım ve telefonumun not defterine ufak ufak yazdım. Yazdım yazmasına ama belki de gezmediğim çok yer kalmıştır koskoca sarayın içinde…
Benim  bu sarayda gezdiklerim,gördüklerim ve  fotoğraflayarak not aldıklarım :
III. Ahmet Çeşmesi : Sultanahmet meydanından girdiğimiz de karşımıza çıkan ilk yapı bu çeşme olmaktadır. Sultan III. Ahmet’in  1728 yılında yaptırmış olduğu bu çeşmeye hayran kalmamak elde değil. İstanbul’un en güzel çeşmesi sayılan bu çeşme  Barok tarzında yapılmış ve renkler işlemeler harika görünüyordu. Üst kısmında beş tane mini kubbe örtülüydü, çeşme dedik ya hani çeşmeler dört bir yanda mevcuttu.


Çeşmeyi gördükten sonra daha önce yazdığım gibi ilk kapı olan ve devasa büyüklükte olan Bab-ı Hümayun kapısından içeri girip sağımıza solumuza baka baka fotoğraf çekmeye ve etrafı incelemeye devam ettik. 
Yürümeye devam ettiğimizde Aya İrini kilisesini gördük ve fotoğrafladık. (Bu kiliseye başka bir postta tarihiyle ve fotoğraflarıyla yer vermeyi düşünüyorum.)
Devam ettiğimizde eskiden Karakol binası olan yapı şimdiler de ise Karakol restaurant ve cafe olarak işletmeye çevrilmiş.

Aya İrini Kilisesi’nin tam karşısında Osmanlı İmparatorluğunun Darphanesi bulunmaktaydı. Darphane-i Amire olarak adlandırılan binalar topluluğu,1727 yılında yapılmış fakat II. Mahmut döneminde genişletilerek bugünkü görünümüne kavuşmuş.
Adalet Kulesi: Sarayın tek kulesi imiş bu kule adından da ne işe yaradığı anlaşılıyor. Kuleden devam edildiğinde buradan at arabalarının bulunduğu eskiden Has ahır denilen bölüm bulunmaktadır. Ayrıca bu bölümler sergi alanı olarak da kullanılmaktaymış. Harem bölümü de buradan sonra gelmektedir. 


Harem de ise Valide sofrasını ve Hünkar sofrasını gezebilir ardından da cariyelerin ve harem ağalarının kalmış oldukları bölümleri görebilirsiniz. İkinci avlu ve haremi birleştiren Divan Odasını görmek  de mümkün tabi ki padişah eskiden burada yapılan toplantıları gizli olarak dinleyebiliyormuş bunun nedeni ise divan üyelerinin her zaman dikkatli olmalarını sağlamakmış.
Gezmeye devam ederek asıl görülmesi gereken kıymetlilere gelip o muhteşem içeri girme sırasını bekleyerek vay canına dedirten eserleri görmek gerekir.
    Eskiden Enderun-u Hümayun olan yani Hristiyan ailelerden devşirilen kapı kullarının yetenekli olanlarına eğitim vererek devlet kadrolarına alan kurum şimdi ise müzenin idaresi olarak kullanılmakta hatta bir bölümünde ise tarihi kıyafetler sergilenmektedir.
Buranın tam karşısında Hırka-i Saadet Dairesi bulunmakta ve odanın içerisinde I. Selim’in Mekke’den getirdiği Hz. Muhammed’e ait kutsal emanetler görülmektedir.
Hazine Dairesine doğru ilerlenir ve burada eserler oldukça göz kamaştırıcı şekildedir. Şahsen kaşıkçı elmasını görünce ben bile filmlerdeki o çalma sahnelerine katılmak istedim.(aman yetkililer duymasın)



Dedim ya saray gez gez bitmiyor. Çok kalabalık olunca da insan haliyle sıkılıyor ve gezerken yoruluyor. Sarayın o kocaman ağaçlarının altında ve lale bahçelerinin yanında biraz soluklanarak kaldığımız yerden yılmadan devam ettik.
Has odadan o güzelim hat sanatlarına bakarak diğer avluya geçtik ve buradaki Bağdat ve Revan köşklerini  gördük ayrıca iftariye yerini havuzu ve terası da gördük ve o manzaraya hayran kaldık. Tabi ki devam edip de arkamızda kalan sofa ve mecidiye köşklerini görene kadar, buradan boğaz manzarasını doyumsuz şekilde izleyebilirsiniz.
Bu manzara eşliğinde burada yemek de yiyebilirsiniz ki biz öyle yaptık ve ruhumuzu arındırarak gezimize son verdik.



     Bu arada demeden geçemeyeceğim Saray görülmeye değer tabii ki bunda bir sorun yok fakat ben ve kuzenim müze kartı kullanarak saraya girdik normalde giriş ücreti oldukça pahalı ve ilginç olanda harem bölümünün saraydan ayrı tutularak ek bir ücret ödeme karşılığında geziliyor olabilmesidir. Bence bu hoş bir durum değil. Hem turistlerde bu durumdan oldukça şikâyetçi idi. Ücret ödeyerek ve gezmek için beklemek zorunda kaldıkları için sürekli şikayet ediyorlardı. Ben bile bu durumdan hoşlanmadığıma göre gerisini sizler düşünün artık. Tek olumsuz düşüncem bu geri kalan her şey oldukça mükemmel.

   Daha önce arkadaş gruplarıyla saraya gittiğimde hep kendi fotoğraflarımı çektirmişim fakat bu son gidişimde kuzenimle beraber saraya odaklanıp saray fotoğrafları çektim. Ve fotoğraf arşivime ekledim. Hem öğrenme, hem gezme, hem fotoğraf çekme şansına sahip olduğum için oldukça mutluyum.







       Evet bende bu son resimle o manzara da kalmayı düşleyip burada bu gezi yazısına son veriyorum. Yüreğinden  burayı gezmek isteyen herkesin gidip görmesi ve fotoğraflayarak anılarına eklemesi dileklerimle…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

BURSA YEŞİL CAMİ & YEŞİL TÜRBE

Bahçelievler Belediyesinin düzenlemiş olduğu günübirlik Bursa gezisine katıldığım ve soluğu o çok istediğim Yeşil Cami de aldığım anı paylaş...