Fetih filmini
öncelikle ilk çıktığı zamanlarda hınçla hınç dolu olan sinema salonlarında çok
değerli arkadaşlarımla birlikte birkaç kez
izleme fırsatı buldum .Tabi bazı arkadaşlarımı ikna etmek gerçekten zor olmuştu çünkü onlar
fazla film izlemeyi hatta böyle filmler izlemeyi pek sevmiyorlardı neyse ki
beni kırmadılar. Fakat filmi izledikten sonra da bu böyle değil miydi şu şöyle
değil miydi biz yanlış mı öğrenmişiz diye de başımın etini yediler ama
sonunda da olsun ya güzeldi güzel filmdi
yapanların eline sağlık deyip sustular .O günden sonrada hiç yorum yapmadılar
.Birkaç ay önce yeniden öğrenci olmamın şerefine arkadaşlarımdan biri arşivlerimden haberi olduğu için biraz da laf
sokarak bana Fetih 1453 filminin dvd
sini alarak beni şımarttı doğrusu...Ama filmi beraber tekrar izlemeden sevgili
arkadaşımı bırakmadım tabi ki...Filmi sinema ortamında seyrettikten sonra ev
ortamında seyretmek baya iyi geldi bana çünkü filmdeki olumlu ve olumsuz
yönleri daha iyi görebiliyorsunuz rahatlık açısından tabi ki...Arkadaşımla uzun
uzadıya filmi tartıştıktan sonra arşivime kaldırdım filmi...
Tabi geçen gün tv ekranlarında görünce dayanamayıp tekrar
izledim. Aslında ben izlediğim filmleri tekrar izleme özelliğine sahip olan bir
insan değilim fakat sevdiğim filmleri bıkana kadar 5 kere 10 kere bazen daha
fazla izlediğimde oluyor. Fakat bir filmin sahnelerini iyice anlayıp kavramak
için gerçekten filmi birkaç kere izlemek gerekiyor. En son tv de izlediğim bu
filmin bana kattıklarını ilk izlediğim anda anlayamamıştım fakat şimdi daha da
göze batıyor...
Öncelikle bende herkes gibi kendimce olumlu ve olumsuz
yanlarını eleştirdim filmin.Ben tarih filmlerini izlerken gerçekten okumuş olduğum
öğrenmiş olduğum doğruların film sahnesine aktarılırken de böyle olmasını
istiyorum. Fakat bu filmde onu yakalayamadım çünkü tarihte öğrendiğim konuların
burada farklı olarak filme alındığını görünce acaba mı oldum ben mi yanlış
biliyordum diye içimden geçirmedim değil yani açıklamam gerekirse ;
Ulubatlı Hasan ile Era'nın yaşamış olduğu ilişki beni
hayrete düşürdü. Çünkü Ulubatlı Hasan ile ilgili tarihte doğru düzgün bir bilgi
bile yokken böyle bir aşkın canlandırılması tuhaf oldu benim için, hatta daha
tuhaf olan şey ,Urbanın Era'yı küçükken evlatlık almış olup yetiştirmesiydi ki
bu tamamen kurgudan ibaret.
Neyse bunları geçtim Ulubatlı Hasan ile
Guistiniani’nin savaş sahnesine
takıldı gözüm benim bildiğim Guistiniani bırakın Ulubatlı Hasan tarafından
öldürülmeyi savaşta ölmemişti bile ağır yaralandığı için askerleri tarafından
kaçırılmıştı ve Sakız Adasında ölmüştü.
Film de Konstantine'ye ayıp etmişler ama adam ne kadar
düşmanımızda olsa bu kadar sönük anlatılmamalıydı burada ki biz Konstantine'nin
savaş sırasında tanınmamak adına kılık kıyafet değiştirerek savaşa katıldığını
ve çarpışmada bulunduğunu öğrenmiştik tarih kitaplarında.
Fatih'in filmde namaz kıldırması benim tuhafıma gitti tamam
böyle bir görüntü gerçekten güzel gerçekten hoş ama tarihte Fatih'in namaz
kıldırdığı görülmemiştir. Hatta savaş bittikten sonra kılınan ilk namazı bile
Ayasofya da Akşemsettin Efendi kıldırmıştır diğerlerinde de olduğu
gibi.
Ayrıca başlı başına beni düşündüren konunun Akşemsettin
Efendinin burada neden bu kadar az konu edildiği tarihte fethin başından sonuna kadar Fatih'in
yanında olan Akşemsettin efendinin filmde nerede olduğunu pek kestiremedim
açıkçası... Filmde görmek istediğim Fatih'in hocaları olan Molla Gürani ve
Molla Hüsrev'in de filmde olmaması beni şaşırttı.
Hep tarih hep tarih dedim bu filme başka yönden bakmadım mı
baktım tabi ki, film görsel olarak etkileyiciydi tabi ki bazı kareler hariç o
kareler bilgisayar efektlerinin mecbur kalınarak kullanıldığı karelerdi bence
daha başarılı olunabilirdi. Fakat top döküm sahnelerine hayran kaldım, savaş sahnelerine hayran
kaldım, geminin karadan geçirilme bölümüne hayran kaldım, yalnız gemi
geçirilirken kopan kolları vs. saymıyorum o sahnede kullanılan plastik gerçekten
çok göze batıyordu. Surlardan dökülen yağlar adamların yanması, Ulubatlı
Hasan'ın bayrağı surlara dikerken okla vurulduğu anlar, lağımcıların
bulunduklarını anladıklarında kendilerini feda ederek patlattıkları sahne,
Fatih'in fetihten sonra şehre giriş bölümü ve halkla konuşması, Fatih'in babasıyla
konuşma sahnesi ve oğluna sarılıp veda etme sahnesi, deniz donanmasında
Kur'an-ı Kerim'i geminin en tepesine kadar koyulup Allah u Ekber diye bağıran
askerler bence bu sahneler oldukça başarılı ve oldukça etkileyiciydi benim
için.
Görsel olarak gözüme takılan en güzel şey FATİH'in tarihte
de olduğu gibi sağ omuzunda ve kalbinde ALLAH,sol omuzunda MUHAMMED ve
bileklerinde ise Kelime'i Tevhidin olduğunu görmekti.
Görsel olarak kılık kıyafete baktığımda genel anlamda iyiydi
fakat Ulubatlı Hasan’ın kolsuz ve zırhsız savaşa girmesi bende bir süperman
havası yarattı. Açıkçası ilk izlediğimde Fatih'i başka birinin oynamasını
düşlerdim çünkü bizim hayalimizde olan Fatih resimlerinden tanıdığımız Fatih
çok başkaydı filmde daha başkaydı Devrim Evin evet çok iyi bir oyuncu güzel bir
iş çıkarmış ama daha heybetli daha benzer biri olabilirdi. Ulubatlı Hasan'a
sözüm yok zira günümüzden bir delikanlıyı canlandırmıştı eskiye dair gözümde
bir şey uyanmadı. Akşemsettin Efendiyi aklıma bile getirmek istemiyorum o görüntüyü
çünkü benim bildiğim Akşemsettin Efendi köseydi ve cılız denecek kadar formda
bir insandı. Ama burada gördüğüm aksakallı göbekli dede gerçekten insanların
rüyasına giren dedelere benziyordu söylemeden edemeyeceğim.
Bu arada son olarak filimin müziklerine değinmek istiyorum.
Genel olarak müzikler harikaydı ama arkadaş benim bildiğim Osmanlı savaşa
mehter marşıyla başlar savaş bitene kadar da bu mehter marşları söylenir.
Filmde ben algılayamadım marşları ve keşke olsaydı dedim.
Film yabancı ülkelere açılmış, gişe yapmış bir film umarım
bu eksiklikleri ve fazlalıkları herkes görmemiştir.
Aslında bu kadar uzun olan çağ kapatıp çağ açan bir filmdeki
aksaklıklar göz ardı edilmelidir ve keyif alınarak izlenilmelidir.
Ben cesaret edip böyle bir filmi bizlere kazandırdığından
dolayı Faruk AKSOY 'a teşekkürlerimi iletirim. Emeğe saygı duyulmalıdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder