Özellikle de Nemrut 'a çıkabileceğim için mutluydum.Çünkü burayla ilgili o kadar çok şey duydum ki o kadar çok anı dinledim ki hala gitmedim demek bir turizmci olarak açıkçası canımı yakıyordu.
Gitmeden bir kaç gün önce kütüphaneye giderek adamakıllı Nemrut'un tarihini araştırdım. Çok güzel bilgilere ulaştım tabi ki internetten de yararlandım. Ama internet bilgilerine çok fazla güvenmediğim için ben yine kitaplara sarıldım.
Nemrut hakkında bilgi verecek olursam; Dünya'nın sekizinci harikası olarak kabul edilmekte olan bu yapı doğunun ve batının kesişme noktası olarak kabul edilen 2.150 m yükseklikte kurulmuş bir krallığın kalıntılarını taşımaktadır.Bu krallık Komagene krallığı olarak kabul edilmektedir.Burayla ilgili ve tanrılarla ilgili çok fazla efsane var.Okudukça ve öğrendikçe kendinizden geçiyorsunuz.
Komagene kralı olan I.Antiochos'un tanrılara ve atalarına minnettarlığını sunmak için yaptırmış olduğu mezar ve anıtsal heykeller Nemrut denilen bu dağın zirvesinde bulunmaktadır.
Bu zirve öyle güzel bir zirve ki muhteşem bir manzaraya sahip, hem de her gün güneşin doğuşuna ve batışına şahitlik ettikleri kıskanılacak türden bir manzara...Ben sadece bir kere bu fırsata eriştim ve güneşin batışını seyre dalarken kendimden geçtim.
I. Antiochos'un yaptırmış olduğu bu heykeller doğu,batı ve kuzey teraslarındadır. Her bir terasın kendine has bir özelliği var.Doğu terasına baktığınızda buranın kutsal merkez olduğunu hemen anlarsınız çünkü burada en önemli heykel ve mimari kalıntılar bulunur. Kireç taşı bloklarından oluşan dev heykeller 8-10 metre yükseklikte ihtişamlı bir şekilde seyirdedirler.
Bunları ilk olarak kim bulmuş derseniz araştığım kitaplara göre ; 1881 de Diyarbakır'da yol yapım işlerinde görevli olan Alman Mühendis Karl Sester bulmuş.Bunun yanı sıra Sester'in vermiş olduğu bilgiler doğrultusunda Kraliyet Akademisi tarafından bölgeye araştırma yapmak üzere bilim adamı olan Otto Punchtein başkanlığında bir grup araştırmacı gönderilmiş ve buradaki kabartmalar,heykeller ve tümülüs bu sayede ortaya çıkmıştır. Nemrut Dağı'ndaki heykellerin ve esrarengiz höyüğün varlığını dünyaya duyuran kişi ise,1950'lerin başında Alman Profesör Friedrich Karl Dörner olmuş.
Ortaya çıkarılan heykeller,kabartmalar ve yazıtların incelenmesi ve değerlendirilmesi üzerine Nemrut dağının gizemi çözülmüştür. I.Antiochos'un ağzından yazılmış kitabelerde tüm gerçeğe ulaşılmıştır.Ulaşılan bilgilerin çoğu bizlere aktarılmıştır.Ama hala tümülüsün gizemi devam etmektedir.Çünkü Nemrut kendi kendisini koruyabilecek bir düzenekte inşa edilmiş bir dağ aslında şaşırtıcı olanda bu zaten bizleri buralara getiren merakta bu inşa şekli...
Neyse ki biraz tarih bilgisi edindikten sonra bu inşanın içerisinde olmanın ve burayı keşfedebilmenin bu inşaya şahit olmanın vermiş olduğu mutluluk hiç bir şeye değişilmezdi.
Dağa tırmana bilmek için bir çok merdiven oluşturulmuş.Hatta gelen yaşlı insanlar,çıkamayacak olanlar için eşek bile vardı.Biz dağ yolundan gitmeyi tercih ettik ve baya duraklayarak bol bol fotoğraf çektik manzaraya odaklandık.
Çıkıp da heykellerin yanına vardığımızda bizi buz kaplı bir yer karşıladı.Ve hadi uçarayım sizi diyen bir rüzgarla tanıştırdı.Hemen üzerimize hırkalarımızı giyindik ve ısınmaya çalıştık.O kadar büyüleyiciydi ki heykeller birden canlanacaklarmış gibi hissettiriyordu.
Arkadaşlarla her heykelin başına gidip fotoğraf çektirdik neredeyse,bildiğimiz tüm efsaneleri birbirimize anlattık ve en nefes keseni ise o kocaman heykellerle beraber bir kahve eşliğinde güneşin batışını seyrettik.
Her şey mükemmeldi.Fakat kimse buradan ayrılmak istemiyordu.Bazı katılımcı gruplar tulumlarını battaniyelerini sırt çantalarını almış geceyi orada geçireceklerini ve güneşi selamlayacaklarını söylüyorlardı.İnanılmaz derecede onları kıskansam da gülümseyerek oradan ayrılmak zorunda kaldım.
Merakla çıktığınız o dağı geri inerken yine aynı merakla kalıyorsunuz.Çok tuhaf bir duyguydu
Bunun yanısıra Adıyaman'a Kahta'ya gelmişken Cendere Köprüsünü,Kahta Kalesini,Arsameia'yı,Perre Antik Kentini hatta Adıyaman Arkeoloji müzesinide imkanlarınız doğrultusunda gezin derim.
Buradan geri inerken küçük bir kulübeye rastlıyorsunuz bu kulübeden hatıra eşyalar alabiliyorsunuz. Çok cüzi harcamalarla kendinizi şımartabilirsiniz. Ben yine geleneği bozmadım ve kendime sadece bir mağnet aldım.
Sizlerin de en kısa zamanda bu muhteşem yeri ziyaret edebilmeniz ve bol bol fotoğraf çekebilmeniz dileğimle postuma burada son veriyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder