9 Kasım 2022 Çarşamba

BURSA YEŞİL CAMİ & YEŞİL TÜRBE

Bahçelievler Belediyesinin düzenlemiş olduğu günübirlik Bursa gezisine katıldığım ve soluğu o çok istediğim Yeşil Cami de aldığım anı paylaşmak istiyorum öncelikle sizlerle ...

Daha aklımın almadığı genç yaşlarımda ziyaret etmiş olduğum için bu caminin önemini tabi ki kavrayamamıştım. Fakat bugün ne kadar şanslı olduğumu ve ne büyük bir nimete sahip olduğumu anlamış bulunmaktayım ve kendimi değerli hissediyorum.

Bir müslüman olarak dua ettiğim ve namazımı kıldığım Yeşil Cami hem tarihi açısından hem de içindeki huzur mahiyeti bakımından beni oldukça etkiledi. Gezilmeden bilinmiyor ey dost oku istediğin kadar oku ama gidip görüp hissetmediğin, taşına toprağına dokunmadığın sürece olmuyor inan ki.

Bir tarihçi olarak önce tarihi değerini bilmeye, hangi dönemde kim tarafından nasıl yapıldığını rehberimizden öğrenmeye çalıştım.

Yeşil Cami 1419 tarihinde Çelebi Sultan Mehmet tarafından yaptırılmış. Caminin inşasını hem asker hem de mimar olan Hacı İvaz Paşa gerçekleştirmiştir. Yalnız Hacı İvaz Paşa caminin mimarisini gerçekleştirirken etrafındaki bir çok ustadan da yardım almıştır. Baktığımızda başımızı döndüren gözlerimizi alan bizi hayretlere düşüren o çinilerin ustası  Mehmed Mecnun'dur.

O ahşapların ince işçiliklerini yahu nasıl yapmış dediklerimizi ise Tebrizli Ahmet ustaya borçluyuz.

Tabi birde nakış ustamız var onu asla unutmamalıyız İvaz Ali.

Rehberimiz caminin içindeki ince işçilikleri hat sanatlarını duvarlardaki ayetleri, duaları,
sureleri tek tek anlattı anlattıkça inanın içimi bir huzur ve aynı zamanda bir hüzün kapladı göz pınarlarımdan damlayan yaşlara sahip çıkamadım.

Hacı İvaz paşanın daha sonra başına gelenleri de anlattı elbet belki de onun için bu kadar hüzünlendim ama onu burada anlatmayacağım o başka bir postun konusu olsun çünkü hayli uzun bir hadise.

Aslında buranın önceleri bir cami olmadığını hükümet konağı olduğunu öğrendiğimde gerçekten şaşırdım. Yani nasıl oluyor da dünyevi işlerin görüşüldüğü bir yer sonradan bir ibadethane olabiliyor başta anlamakta zorlandım. Ama rehberimizin açıklamalarıyla tabi ki işin iç yüzünü anladım ve iyi ki dedim camiden ayrılırken iyi ki ibadethane olarak burası bize atalarımızdan miras bırakılmış.

Düşünsenize geçmişten günümüze bir empati durağı olarak inceden inceye böyle davranarak yaşayın denilerek bir miras bırakılmış. Gerçekten çok anlamlı değil mi?

Peki nereden anlıyoruz. Buranın önce hükümet konağı olduğunu dediğimde rehberimiz iki durağı işaret etti. Birisi şüphesiz minberdi diğeri ise şadırvandı.

Buradaki yazılardan dolayı minberin buraya sonradan yerleştirildiği anlaşılıyordu. Evet bunu anlayabilmiştim ikna olmuştum. Peki şadırvan ne alaka dediğimde rehberimiz kocaman bir gülümsemeyle bizi şadırvanın yanına doğru götürdü ve burada su sesi hayal etmemizi istedi.

İşte bu su sesi bir tarafta ibadet edenlerin bir tarafta da dünyevi işler ile uğraşanların birbirinden etkilenmesini önleyen bir paravandır aslında deyiverdi. Rehberimiz böyle anlatmaya devam ettikçe tabi benim sosyolog ve arkeoloh kimliğimde ortaya attı kendilerini ve adamcağızı soru yağmuruna tutmaya başladılar. Allahtan çok sabırlı bir insanmış çünkü her sorumu güzelce yanıtladı.

1419 yılında yapıldığını söylediği caminin sonradan biz sorunca aslında 1422 yılında II. Murat döneminde tamamlandığını anlattı. Adının ise süslemelerindeki firuze ve yeşil çinilerden geldiğini tahmin etmişsinizdir.

Ters T planlı camilerdendir. Caminin o göz alıcı tüm süslemeleri ünlü şair Lamii Çelebi'nin babası olan Nakkaş Ali tarafından yaptırılmıştır. İç duvarlar, eyvanlar, tavanlar, mahviller tümü çiniyle kaplıdır.

Mihrap dıştan içe doğru hat sanatının sırasıyla sülüs ve kufi biçimlerinin kullanıldığı bir yazı kuşağı ile süslenmiştir. Geometrik motifler ve çiçek motifleri sıkça kullanılmıştır. Namaz kılınacak olan Harim de oldukça özenilerek ayrılmıştır. Hatta Harim kısmının sağ ve sol kısımlarına bakıldığında simetrik şekilde iki kapı görülür. Bu kapılar Derviş misafirhanelerinin kapısı olarak bilinir. İçeri girdiğinizde bir dervişin misafir olarak kaldığında ihtiyacı olan her şeyin bu odanın içerisinde olduğunu görebilirsiniz.

Buna istinaden bu odalarda görmüş olduğum ocak bacaları beni oldukça şaşırtmıştı. Ayrıca bunun amacının ulvi olması da gayet ilgi çekiciydi. Sonuçta bu dervişler İslam-ı anlatmak için seyahat eden ve seyahatleri sırasında bu odaları kullanan ve bu odalarda kaldıklarında daha çok yazılan yazılarla da teşvik edilen ilim irfan sahibi kişilerdir. Hatta odanın birisinin girişinde ''ilim Çin de de olsa gidip alınız'' yazısını okumuştum.

Caminin her yerini ayrıntılı bir şekilde gezdikten sonra tam ayrılacağımız sırada aklıma bir gün televizyonda izlediğim Murat Bardakçı hocamızın anlattığı o ilginç yazı geldi. Hemen koştum rehber hocamın yanına hocam böyle bir yazı varmış nerede biliyor musunuz diyerek oda hiç ikiletmeden mihrabın yanına beni tekrar götürerek şu küçücük olan yazı dedi. Peki ne düşünüyorsunuz bu konu hakkında dediğimde ise'' hayatta bilmediğimiz çok sır var. Bazı şeyler bizim boyumuzu aşıyor maalesef ama gördüğün üzere bu bir serzeniş, affedemeyiş, bir hata olarak gözümüze ilişiyor'' dedi.

Bu küçücük çininin üzerinde şu yazılar yazmaktaydı :

''Pen daşt sitemger in sitem bamen kerd / Der gerdeni o bemand u ber men begozeşt ''

Türkçesi ise: ''Zulmeden kişi bu zulmü bana yaptığını sandı, bana yapılan zulüm geçip gitti ama vebali onun boynunda kaldı.''

Bu yazıyı kimin yazdığı nasıl yazdığı bu minbere nasıl nakşedildiği maalesef bilinmiyor bunun içinde sırrını hala korumaktadır.

Aynı zamanda caminin hemen üst tarafına konumlandırılmış bir türbede bulunmakta bu türbede yeşil türbe olarak adlandırılmış. Türbe de Cami gibi göz alıcı çinilerle işlenmiş özellikle de giriş kapısı o kadar ihtişamlı ki ben buradayım diyor gerçi yapılma amacı da buymuş biz buradayız yıkılmadık ayaktayız demenin bir versiyonuymuş. İçeriye girdiğinizde Kur-an sesleriyle kulağınızın pası siliniyor adeta ve eşsiz bir huzura aynı zamanda farklı bir hüzne mashar oluyorsunuz. Bu türbenin içerisinde Çelebi Mehmet'in haricinde kızı Selçuk Hatun, Hafsa, Ayşe, Sitti Hatun oğulları Mahmud ve Yusuf Beyler ve de dadıları yatmaktadır. İçeri girip ecdadımıza bir Fatiha okuyarak minnetimizi sunup çıktık.

Bursa da gezmiş olduğum camilerin hepsinin hikayesi ve özelliği bambaşka ve hepsi insanı inanılmaz etkiliyor. Yeşil Cami de onlardan biri mimarisiyle, ihtişamıyla, hikayesiyle ve hala içinde saklamış olduğu sırlarıyla inanılmaz bir yapı.

Bursa'ya yolunuz düşerse mutlaka bu yapıyı görün derim. Hatta yolunuz düşmese bile bir plan program yapıp buraları görmeye gelin derim.

Şimdilik benden bu kadar ben yeni yerler görmeye yeni kitaplar okumaya gidiyorum, sağlıcakla kalın kendinize çok çok iyi bakın, görüşmek üzere hoşça kalın.






14 Ekim 2022 Cuma

BURSA ULU CAMİ

 Kentin ortasında caddenin kenarında ulaşımı oldukça kolay olan bir camidir ULU CAMİ .


Uzaktan baktığınızda hem gösterişli hem de mütevazi yapısıyla ben huzur doluyum diyerek sizi içerisine  davet etmekte adeta bu cami.

Caminin tarihini öğrendiğinizde orada daha fazla zaman geçirmek istiyorsunuz ve her zerresini karış karış gezerek merakınıza yenik düşüyorsunuz.

Caminin tarihine gelecek olursam o kadar çok ayrıntı var ki hangisini anlatsam hangisinden başlasam bilemiyorum. Rehberimizin anlattığı sırayla bende sizlere aktarayım.

Bursa ULU CAMİ inşası bir rivayete göre Yıldırım Bayezid Niğbolu muhaberesinde muzaffer olduğunda 20 cami yaptırmaya karar verir. Bursa ya geldiğinde bu fikrini damadı Emir Sultan'a söyler oda 20 cami yerine 20 kubbeli cami yaptırmasını tavsiye eder. Yıldırım Bayezid damadının bu fikrine saygı duymuş ve mantıklı bularak kabul etmiştir. Yıldırım Bayezid caminin nereye yaptırılacağını düşünüp araştırdığı sırada Emir Sultan'a caminin yeri rüyasında gösterilmiştir. Caminin yapımı Niğbolu zaferinde kazanılan ganimet mallarıyla yaptırılmıştır. Mimarisi Ali Neccar'a aittir.

Fakat bir menkıbede caminin yapım aşamasında şadırvanı hakkındadır.

Caminin inşaatı esnasında şadırvanın yerinde yaşlıca bir kadına ait bir ev olduğu ve gönül rızası ile satmadığı için devlet büyüklerinin İslam hukukuna saygıları gereği zorla almadığı anlatılır. Bu ev namaz kılma mahalli dışında olmak kaydıyla üstü açık şekilde öylece bırakılmıştır.


Şöylede bir rivayet var ki yaşlı kadın başta evini vermek istemese de daha sonra görmüş olduğu bir rüya vesilesiyle Emir Sultan'a gidip danışır. Görmüş olduğu rüyayı anlatır ve daha sonrasında evi gönül rızasıyla verir.

Kadının vefatı sonrasında yapılmış olan şadırvan camiye dahil edilir. Boş bırakılan bu yerde bulunan şu anki şadırvan daha sonraki yıllarda İstanbul'dan Bursa ya sürülen Kara Çelebizade Abdülaziz Efendi tarafından yaptırılır.


İkici bir rivayet de Somuncu Baba ile ilgili olan bir rivayettir. Başta şehir efsanesi olduğunu düşünmüştüm fakat döndükten sonra Somuncu Babayı da araştırdım.(onu da sizlerle paylaşırım tabi ki)

Osmanlı Devletinde bir gelenek olarak açılışı yapılan camilerde ilk hutbe padişah adına devrin manevi büyükleri tarafından yapılırmış. İlk hutbe görevi kendisine verilen Emir Sultan Hazretleri, devrin en büyük maneviyat önderi olarak Şeyh Hamid-i Veli hazretlerini işaret etmiş ve hutbe okuması için arz etmiştir. Manevi sırrını daima gizleyerek talebelerinin eğitimleri ile meşgul olan Şeyh Hamid-i Veli Hazretleri Emir Sultanın ricası ile Ulu Cami'de ilk hutbeyi irad etmiştir. Hutbede  Kur-an'ı Kerim'in açılış süresi olan Fatiha Suresi'nin  7  farklı tefsirini yapmıştır. Somuncu  Baba olarak bildikleri kişinin büyük bir manevi önder olduğunu fark eden cami cemaati Şeyh Hamid-i Veli Hazretlerine büyük bir teveccüh göstermiştir.


Manevi sırrı ortaya çıkan Şeyh Hamid-i Veli Hazretleri Ulu Cami'nin açılışı sonrasında Bursa'dan ayrılmıştır. Şeyh Hamid-i Veli Hazretleri ilk hutbeyi irad eden kişi ise de Bursa Ulu Camii'nin ilk imam hatibi Mevlid-i Şerif 'in yazarı Süleyman Çelebidir.

Mevlid-i Şerif i yazmasına vesile olan hadisede bu camide vuku bulmuştur.1409 yılı Ramazan ayında ikindi namazına müteakip kürsüye çıkan vaiz efendi konuşması esnasında "Rasüller arasında fark yoktur."(Bakara 285) ayetinin tefsirini yaparken cemaatten biri itiraz ederek "Risalet yönüyle aralarında fark olmasa bile benim peygamberim Hz. Muhammed (s.a.v) fazilet açışından hepsinden üstündür." der. Bu mesele tartışma konusu olur. Bu konuşmaya şahit olan Süleyman Çelebi o dakikadan itibaren Hz. Peygamber'in faziletlerini anlatan Mevlid-i Şerif i yazmaya karar verir. Ve bitirdiğinde eseri tam bin beyittir.

Camiyi gezdikçe biz mest olmaya devam ederken rehberimizde bizi bilgiyle donatıyordu adeta o kadar güzel bilgiler veriyordu ki kendimi çok şanslı hissediyordum.

Hutbenin yanına doğru gidip sağ tarafına ilişiverdik. Rehberimiz başını kaldırdı ve ya şükür deyiverdi,  sonrada birden asılan siyah örtüyü görüyor musunuz dedi. Biz evet deyince o siyah örtü işte Kabe kapısının örtüsüdür. Bu örtüyü buraya Mısır seferinden sonra halife olan Yavuz Sultan Selim Mekke de onarıma girişmiş, bu arada Kabe'nin örtüsünü İstanbul'dan gönderilen yeni örtü ile değiştirmiştir. Eski örtüyü de Bursa ya getirtip Ulu Cami'ye hediye etmiş ve kendi elleri ile taşıyıp asmıştır. Saf altın iplik ile üzerine ayetler işlenmiş bu örtü, yüzyıllar boyu kararmadan kalmıştır. Ancak yapılan yanlış restorasyonlar sonucu maalesef işlemeler artık sadece parlak ışık altında görülmektedir.


Sanat Tarihi açısından bu camiyi incelediğimizde 1400 lü yıllarda Osmanlı mimarisine özgün bir yapı olan ULU CAMİ dikdörtgen planlı bir yapıdadır.

Türkiye de ki Ulu Camilerin en büyüğüdür. Mihrabın bulunduğu duvar diğer duvardan daha büyüktür.12 ayak üzerine 20 kubbe ile üzeri örtülmüş olan caminin ortasındaki kubbenin üstü şuan cam ile kaplanmıştır. Caminin duvarları tümüyle düzgün kesme taş ile örülmüştür.

Ankara Savaşında Yıldırım Beyazıt'ı yenen Timur orduları ile Bursa'ya gelip caminin kuzey kapısını yakarak tahrip etmiş. Karamanoğlu Mehmet Bey tarafından da çevresine odun yığılarak yakılmıştır.1855 yılında meydana gelen depremde caminin 18 kubbesi çökmüş sadece batı minaresinin dibindeki kubbe ile mihrap önü kubbesi ayakta kalmıştır.

Ulu Cami yaşanan tüm badirelerden yangınlardan depremlerden nasibini almış ve bir çok onarımdan geçmiştir.14.yy izlerini taşıyan caminin mihrap kısmı 1751 yılında tamamlanmıştır. Sol tarafında ise mihrabı yapan Mehmet ustanın adı yazılıdır.

Minder ise kündekari  sanatı ile yapılmış tutkal ve çivi kullanılmadan, geometrik şekilde oyularak birbirine geçme ile meydana getirilmiş bir eserdir. Doğu yüzünde bazı çıkıntılar vardır. Bunların güneş sistemi ile gezegenler olduğu söylenir. Üzerindeki bu işlemler ile bu minber, Selçuklular üslubundan Osmanlı üslubuna geçişin bir şaheseridir.


Caminin pencereleri biçim ve ölçü bakımından her cephede farklı olup söveleri düz mermerdir. Pencere alınlıklarında nefeslik denilen küçük açıklıkları bulunmaktadır.

Ulu Cami'nin iç duvarlarını süsleyen levhaların çoğunun altında hattatının imzası bulunmaktadır. Büyük çoğunluğunun eksikleri Hattat Şefik Bey tarafından düzeltilmiş veya yeniden yazılmıştır. Cami içinde 13 ayrı yazı karakteri ile 41 ayrı hattat tarafından , duvara yazılmış 87, levha halinde 105,tamamı 192 adet yazı mevcuttur.

Caminin içinde çok değerli saatler, şamdanlar, Kur-an 'ı Kerim'ler de bulunmakta...

Ayrıca açık olan hanımlar için başörtüsü ve namaz kılmak için kıyafette bulunuyor içeride.

Ben de içeride bulunan başörtülerinden birini alarak başımı örtüp içeriye girdim.


Kesinlikle yolunuzu Bursa'ya düşürüp Ulu Cami'ye gidiniz ister rehberle olsun ister rehbersiz nasıl isterseniz gidin ama mutlaka gidiniz.

Ben caminin içinde de camiden çıktıktan sonra da huşu içinde huzurlu ve mutlu bir şekilde ayrılmıştım daha sonra da gittim elbet her gittiğinizde aynı duyguları hissedeceğinizden eminim.









30 Mayıs 2021 Pazar

KOMMAGENE KRALLIĞI -TANRILARIN LANETİ(KİTAP YORUMU)

 


        Tarihi kurgu kitaplarıokumayı seviyorum bunun tarihçi olmamla hiç bir alakası yok. Olasılıkların oluşması dahilinde yaşanılacakların değişme düşüncesi beni oldukça etkiliyor. Bu kitapta da böyle... Kommagene Krallığında yaşanılan kaoslar ve savaşta kaybedilen onca insan, geride kalanların acısı nasıl anlatılabilir.

Tanrıların ve Kralların (Zeus & Mithridates) arasındaki savaştan zarar gören halkın çektiği sıkıntıları anlatan rahiplerin öncülüğünde imzalanan anlaşma ve bu anlaşmanın olmamasını savunun bir diğer yönetici (Meranyus)

Rahiplerin at sırtında ulaklık yaptığı bir dönem ve bu dönemde yolları aşıp iletilecek haberler yetiştirilemeden yanlışlıkla savaşların çıkması ve bu savaşların önüne geçilememesi,hatta güzelim doğanında bu savaşlara alet edilmesi, ayılara karşı verilen mücadelede ne kadar başarılı olunabilir ki ya üst üste sevdiğin hayatına aldığın herkesin savaşlarda katledilmesi...

Bu kaybedişlerden sonra ki bir cümle içimi dağladı.

Alıntı ( sayfa:72)

Meranyus yaşlı gözlerle konuşmasına devam etti ; 


''Yaşlanmadan kimse ölmemeli, sevdalar yarım kalmamalı, hayatın en güzel çağında yuvalara ateş düşmemeli. Ayrılık kor olup yürek yakmamalı, şimdi söyle rahip içimde yanan ateşi ne söndürebilir...''

''Onlar yeni bir başlangıca yelken açtılar evlat. Onurlu ve asil bir yolculuğa. Payımıza düşen acıyı en asil şekilde karşılamak... Sevdiklerimizin çıktığı bu yolculukta ruhlarını incitmemek...''

Bir diğer içime işleyen cümle ise (sayfa 53) bulunan cümle idi. Onu da hemen paylaşayım.

''Karanlık, sırlarla doludur dostum. Herkesin karanlık bir tarafı vardır. Zamanla bizde karanlığa süzüleceğiz. Alışmak lazım dostum, varlığın karanlık yüzüne alış ve bilmelisin ki karanlık aydınlıktan daha güvenilirdir çünkü kimse birbirini göremez ve herkes kendi karanlığıyla meşguldür...''                                                                                                     


İnanılmaz etkileyici bir kitap okudum filmi olsa hatta dizisi olsa soluksuz izlerim dediğim bir kurguydu. Kitabın sonunda devam kitabı geleceğinden bahsetmiş yazarımız heyecanla ve merakla bekliyorum. Bu arada yazarımız da çok alçakgönüllü mütevazi bir yazar emeğine yüreğine sağlık diyerek yazımı sonlandırıyorum.

Her daim keyifli güzel okumalarımız olsun inşallah.

Sizler de okuyup çok beğendiğiniz kitapları lütfen yorumda benimle paylaşın.

Ayrıca daha fazla kitap yorumu için yandaki butondan instagram ve youtube hesaplarımıda göz atabilirsiniz.











29 Mayıs 2021 Cumartesi

BALAT GÖRÜLMESİ GEREKEN YERLER ARASINDA

 Uzun zamandır covid-19 nedeniyle evlere tıkılıp kalmıştık. Malum normalleşmeye gidiliyor, o zaman artık evde oturmanın ne alemi var hadi düşelim yeniden yollara yeni maceralara...

Yıllar önce defalarca gitmiş olduğum bir semt var. BALAT

Bugün hava kasvetli olsa da dayanamayıp attık kendimizi sokaklara ...

Bahçelievler den bir metrobüse atlayıp Haliç durağında inerek biraz yürüyoruz ve istediğimiz istikamete ulaşıyoruz.


Rengarenk cumbalı evleriyle, birbirinden ilginç dükkanlarıyla, yaşanmışlıkları sergileyen ve aslında zamanında buranın kimlere ait olduğunu fısıldayan kiliseleriyle, tarihe yolculuk yapmak isteyenler için arnavut kaldırımlarından oluşan sokaklarıyla ve yorulduğunuzda ufak bir mola verip huzur dolacağınız musmutlu cafeler bizim gibi gezginlerin keşfini bekliyor adeta...



Buranın tarihini öğrenip gezdiğinizde ise daha büyük bir lezzet alıyorsunuz.

15.yy da İspanya da Engizisyondan kaçan Sefardim Yahudilerinin II. Bayezid tarafından İstanbul'a davet edilerek  bu semte yerleştirilmeleri ve yaşam sürdürmeleri için fırsat tanınması. Tabi daha sonra çoğu patlak veren bazı olaylardan ötürü İsrail'e göç etmişlerdir.

İşte bizim gördüğümüz iki katlı rengarenk cumbalı evlerin hepsi Yahudi mimarisiyle inşa edilmiş olan yapılardır.

Balat'ın adı da aslında Rumca saray anlamına gelen Palation kelimesinden türemiştir. Hatta Blaherna Sarayına yakınlığından ötürü de bu adla anılıyor olabilir.





Balat sokaklarını arşınlayarak kaybolurken her sokak başında devasa mimarilere ve sıcacık tablolara tanık oluyoruz.

Bu semtte sinagog, kilise ve cami iç içe bulunmakta yani dedikleri gibi üç dinin yaşadığı bir yerdir.

Makedonya Ohri kasabasından gelen Yahudilerin  buraya inşa etmiş olduğu Ahrida Sinagogu Balat'ın en eski sinagoglarındandır ve içi kesinlikle görülmeye değer. Neden mi sinagogun tevasi yani dua kürsüsü minyatür bir gemi şeklinde tasarlanmış oldukça etkileyicidir. Ayrıca bu sinagog 1987 tarihinde Kültür ve tabiat varlıklarını koruma yüksek kurulunun almış olduğu kararla korumaya alınmış ve günümüze kadar gelmiştir.

Bu etkileyici sinagogdan çıkıp rotayı Meryem Ana Rum Ortodoks kilisesi Fatih Sultan Mehmet'in kendi fermanıyla kiliseden camiye çevrilmeyen nadir yapılardan biridir çünkü mimarı buranın kilise olarak kalmasını bizzat rica etmiştir.

Yine aynı semtteki Gül cami -Ferruh Kethüda cami dikkat çeken mimari yapılardır. Ne de olsa Mimar Sinan dokunmuş buralara da...

Mesela merdivenli yol diye anılan yerden tek tek o basamakları çıkarken yaşanılan o yorgunluğun yanında size hazırlanan görsel yoğunluk her şeye değer.



Bu merdivenleri çıktıktan sonra Fransa- Marsilya'dan getirilmiş kırmızı tuğlalardan inşa edilmiş ve büyüleyici bir yapıya sahip olan Fener Rum Erkek Lisesi bizi karşıladı. Burada fotoğraf çekmeye doyamadık. Haliç'in her iki tarafından görülebilen bu okul Patrik Gennadios ile Fatih Sultan Mehmet arasında yapılan anlaşma gereği 1454'teFener sınırları içinde kurulan okulun günümüzdeki binası 1881 yılında inşa edilmiştir. Okulun adı, ''Patrikhane Akademisi'' ya da ''Rum Mekteb-i Kebiri'' olarak bilinmekle birlikte, Cumhuriyetin ilanından sonra Fener Rum Erkek Lisesi adını almıştır.






Balat küçük bir semt ama gez gez bitmiyor. İçerisinde yer alan kiliselerin hepsine uğramak kesinlikle bir güne sığmıyor. Başka bir zamanda tekrar gelip nefes almak ve bulunan muhteşem mimarileri ziyaret etmek için ayrılıyoruz ama kalbimizi yine bırakacak yerler bulmuş bulunmaktayız.

Enerji olayına gelecek olursak buradan inanılmaz empati enerjisi- hoşgörü enerjisi ve inanç enerjisi depoluyoruz ruhumuza ve kendimizi şanslı hiseetmemiz gerektiğini unutmayarak tüm olumsuzluklardan kendimizi arındırıyoruz.(M.Ayhan)

Sağlıcakla kalın mutlu huzurlu anlarınız çoğalsın diyerek burada yazımı sonlandırıyorum.



17 Mart 2020 Salı

ÇORUM KENT PARK --MİLLET BAHÇESİ--




Uzun süre önce keşfettiğimiz Kent Park şu aralar arkadaşlarla bunaldığımızda kaçmak için kullandığımız bir park haline geldi.
Malum Çorum da su namına bir şey olmayınca yaz-kış demeyip nefes almak için ve yürüyüş yaparak sınav stresini atmak için gayet kullanışlı bir park.Öyle şehrin çok uzağında da değil yürüyerek gidebilmeniz mümkün.
AVM ye de yakın olması açıkçası işimize geliyor.Yemek yedikten sonra yürüyüş yapmak ya da yürüyüş yaptıktan sonra bir şeyler içmek için uğramak gayet zaman kazandırıcı...


Gelelim bu parkı bu kadar özel yapan nedene en öncelikli özelliği büyük olması (213 metrekare)tabi ki ve sonra da içerisinde su bulunması...
Baya paralar baya emekler harcanmış bu park için ama değmiş Çorum'a böyle bir park lazımdı şehrin akışı için şimdi diyeceksiniz ki ne alaka hiç mi park yok diye var var olmaz mı hiç ama hepsi şehrin bir köşesinde ve bulunduğunuz semte yakın ölçekte onun için burası önemli şehir merkezinde olduğu için... Yapılandırması planı piknik alanları gayet yerinde olmuş biraz daha geliştirirlerse harika olacağına eminim :)



Biz beğendik sık sık gidip temiz hava alıyoruz.Özellikle kitap okumak ve kitaplarıma fotoğraf çekebilmek için gidiyorum ne de olsa bir blogger kolay yetişmiyor.
Bu güzel parkın şimdi de adı değişecekmiş Kent Park yerine Millet Bahçesi olacakmış.Açıkçası adı çok da önemli değil halkın ihtiyacı görülsün de diye düşünüyorum.

Bu Park ilk açıldığında bir hevesle gidip video çekmiştik onu da aşağıdaki linkten izleyebilirsiniz.

 https://www.youtube.com/watch?v=B7MTqWbjD3w

Buraya bir kaç fotoğraf bırakıp kaçıyorum şuan hava çok soğuk ve ben yorganın altına girip kitap okuma keyfine varacağım.

Merve şuraya da uğra mutlaka gör dediğiniz bir yer varsa bana yorum olarak yazın ya da instagramdan dm atın görüşmek üzere hoşça kalın :)
https://www.instagram.com/sinoptikgezginokur/?hl=tr


7 Aralık 2018 Cuma

TENEKE ÜZERİNDE MİDYEDEN SOSYETEYLE SUŞİYE


KİTABIN ADI:TENEKE ÜZERİNDE MİDYEDEN SOSYETEYLE SUŞİYE
YAZARI:BİROL GÜVEN
YAYINEVİ:ALFA YAYINEVİ
KİTABIN TÜRÜ:ANLATI
SAYFA SAYISI:136


                        === ARKA KAPAK===

Çocuklar Duymasın'ın senaristi Birol Güven komik bir klavuz kitap ile karşınızda.
Kitapta,hüzünlü ve komik bir dille,üst sınıflarla karşılaşma anlarında yaşananlar anlatılıyor.
Kitap iki bölümden oluşuyor:

1.''Damsız'' delikanlılık günleri
2.Sosyetede davranış rehberi

Birinci bölümde Birol Güven 'gençlik yıllarından kesitler'i okurla paylaşıyorTeneke üzerinde midye pişirmeyi,turist Helga'ların Türk erkeklerine aşık olma haberlerine inanıp Bodrum'a gidişlerini anlatıyor.
İkinci bölümün konusu,sosyete içerisinde 'Taş Fırın Erkeği' Haluk olmak!
Bu bölümde,sosyeteyle ilk randevusuna çıkanlara,'durumu kurtarmak'için taktikler veriliyor.
Okura 'sosyetikler arasında davranış rehberi' sunuluyor.Kullanışlı ve komik bir kitap.
Dudaklarınızdaki gülümseme uçmadan bitireceksiniz.

KİTAPTAN İKİ ALINTI
''Teneke üzerinde midye pişirip,yağlı ekmek üzerine toz şeker mutluluğu yaşadığımız yıllardı.Rus sporcuların donlarını göreceğiz diye,sabaha kadar 'artistik buz pateni'seyrederdik.Şehrin göbeğinde dolaşan ama içine bir türlü giremeyen kentsiz çocuklardık biz.Boş yere mutsuz çocuklardık biz.Adımız'damsızlar'dı bizim...''

''Yurdum insanının en büyük sorunu içeri girmektir.Önce üniversiteye,sonra ise,sonra işe,sonra yabancı bir ülkeye,sonra da laila'ya girmek için uğraşır durur.Sonra görür ki zengin olmak çok pahalı bir şeydir ve mutlu olmanın sınıfı yoktur.''

                                          === BANA KALANLAR===

Birol Güven aynı kitapları defalarca okuduğundan bahsetmiş ön sözünde, çoğu insanda öyle yapmıyor mu? Mesela bende bazı kitapları özledikçe dönüp dönüp okuyorum.Her okuduğumda farklı şeyler hissediyorum.

Kitap arka kapak yazısında da bahsettiği gibi iki bölümden oluşuyor.Ben kitabın ilk bölümünde yaş farkıyla da olsa biraz çocukluğuma dönedğm diyebilirim adeta öyle güzel anılardan bahsetmiş ki hatta örnek verecek olursam eğer bir hikayesinde ''büyüyüncede giyersin'' tabirini kullanması Ferdi'den ''bilsen uzaklarda kimler ağlıyor'şarkısını hatırlatması bunların yanında ufak tefek beyaz yalanlar söylemeyi ve sonucunda komik duruma düşmeyi vs. anlatıyor.

Kitabın ikinci bölümü beni biraz daha sardı diyebilirim.Direk sosyeteden bahsediyor.Lüks restoranlarda yemek yeme,sipariş verme,yemek isimlerini telaffuz edebilme kuralları,içki kültürü,kokteyller,bahşiş bırakma,tatile çıkma,alışveriş yapma ve daha neler neler...

En iyisi mi siz bu tür anıları anlatan ve tavsiye veren kitapları okumayı seviyorsanız bu kitabı da okuyun derim:)

Şimdilik hoşça kalın ve daima sağlıklı,huzurlu bol kitaplı kalın...

kitap yorumlarımı izlemek isterseniz youtube göz atmayı unutmayın.link aşağıda :)

https://www.youtube.com/channel/UCu-kfSOmQvfWwZY8suvqpmQ


Ayrıca izlemek istediğiniz filmler olursa bu linke göz atabilirsiniz...
http://www.gokneees.com/



FREUD MUTLULUĞUN MİMARI



                           
                                KİTABIN ADI:FREUD MUTLULUĞUN MİMARI
                             YAZARI:STEFAN ZWEIG
                             YAYINEVİ:ZEPLİN YAYINEVİ
                             KİTABIN TÜRÜ:BİYOGRAFİ
                             ÇEVİRİ:MİNE BALİ
                             SAYFA SAYISI:176       


                                                          === ARKA KAPAK ===                     

Zweig, Mutluluğun Mimarı’nda, Freud’un öğrencilik yıllarından başlayarak önce bütün Avrupa’da daha sonra ise tüm dünyada geniş yankı uyandıran çalışmalarının izini sürüyor. Freud öncesi Avrupa’nın âdeta fotoğrafını çekerek ruhsal yönden “hasta bir Avrupa” portresi ortaya koyuyor ve Freud’un, “devrim” olarak nitelediği çalışmalarıyla bu hasta ruhları özgürleştiğini savunuyor. Zweig, Freud’un çıkış noktasına dikkat çekerken bir yandan da bu genç hekimin bilinç dışı dünya, rüyaların yorumu, psikanaliz ve cinsellikle ilgili çalışmalarının yarattığı etkiyi inceliyor. Mutluluğun Mimarı iki büyük ismi tek kitapta buluşturan ve roman tadında okunan eşsiz bir kitap…

“İnsan, Zweig’ın eserlerini övmeye nereden başlayacağını bilemiyor.”
─ Ali Smith

“Zweig, betimlediği hayatı çok iyi kavrayan ve olağanüstü çözümleme yetenekleri olan bir yazar.”
─ The New York Review of Books

“Zweig’ın metinleri, insanlara duyduğu sevginin kanıtı gibidir.”
─ London Review of Books

“Zweig, bütün yazarlar arasında en yetişkinidir; medeni, görgülü ama asla bezgin veya alaycı değil. Zweig, her şeye rağmen empatinin mümkün −gerekli− olduğuna inanan bir realist.”
─ Independent


                                                     ===BANA KALANLAR===

Kitap 9 bölümden oluşmakta ve her bölüm kendini inanılmaz bir keyifle içine almaktadır. Stefan Zweıg'ın o her zamanki içten,samimi ve dürüst anlatımıyla bu defa Freud duruyor karşımızda. Bu kitaba başlayacaksanız eğer ön yargılarınızı bir kenara bırakın çünkü Freud bu ön yargılara zamanında yeterince katlandı.
İşte Zweıg Freud'a yapılan bu ön yargılı davranışlardan ve onun tavrından hatta üzeri kapatılmak istenen tüm konuları çalışarak bu konuların açığa çıkmasını sağlayarak dışlanmasından bir çok farklı itama uğramasından yine de vazgeçmeyişinden bahsetmiştir.
Freud'u böyle bilmezdim diyeceğiniz çok olay var şu kısacık kitabın sayfalarında...

Gelelim çeviriye ve bu kitabın hazırlanış şekline: çeviri o kadar güzel yapılmış ki bir o kadar sade ve akıcı gidiyor ki asıl dilinin bir ara Türkçe olduğunu düşünmedim değil bunun için çevirmene teşekkürü bir borç bilirim.

Kitabın hazırlanışı da gayet güzel olmuş içerindeki alıntılar,dipnotlar,bilgilendiriciler de açık ve doyurucuydu.
Schiller ve Nıetzeche ile kitaba başlanması daha ilk sayfadan beni kendine bağladı diyebilirim. Hatta kitaba başlar başlamaz '' Gücün seviyesinin en güvenilir ölçüsü,aşmayı bildiği dirençtir.(sy 13) ''cümlesi beni benden aldı ve bayıla bayıla okumaya başladım.

Sayfalar akmaya başladıkça altı çizilen cümleler artmaya postitler yetmemeye başladı ve ben bir solukta okuyup bitirdim.Hala inanamıyorum nasıl bir kitap okuduğuma oldukça etkilendim diyebilirim bu kitaptan.Kesinlikle okunması gereken kitaplardan birisi...
Hatta bunu daha iyi belirtmek için spoiler de vermeden kitabın içindekilerden biraz bahsedeyim:

İlk bölümde din olgusuna biraz değinmekte ve Freud'un bu duruma bakış açısından hatta Zweıg'ın anlatış biçiminden onun da bu kanıya katıldığına inandım ben,şu cümle ise daha da çok inanma mı sağladı ''Uygarlık ahlakı ,üç ya da dört nesil boyunca karşılaştığı tüm ahlaki ve cinsel sorunları bir meselenin üstü örtülürse meselenin kendisinin de ortadan kalkacağına yönelik ahmakça bir algıyla ele almış ya da daha doğrusu bütün bu sorunlardan bu şekilde kaçınmıştır.(sy16)''

Ayrıca ''Ahlaki yönden 19.yy Kant değil Cant hüküm sürmüştür.Bunun ile ilgili tek yasa görmemezlikten gelmektir.'' (cant:riyakarlık)

Olay sadece ahlak ve cinsellikle bitmiyor Freud da onun ilgilendiği çok alan var.Diğer bölümlerinde Freud'un ilgilendiği alanları ele alıyor tek tek o alanlardan  biri de Psikanaliz Tekniği diğer biri de çok şaşıracaksınız (ben ilk duyduğumda çok şaşırdım) Rüya Yorumu...

Ne yazık ki Freud zamanında çok uğraşıp çok çalışarak çok yargılanıp dışlanmasına rağmen hedefine ulaşmıştır.

Daha fazla merak etmeyip kitabı alıp okumanızı temenni ediyorum.
Umarım benim favori kitaplarımın arasında yerini aldığı gibi sizin de favori kitaplarınız arasında yerini alır.

Şimdilik hoşçakalın okunulan güzel kitaplarla yeniden buluşmak üzere sağlık,mutluluk ve kitaplarla kalınız :)

                           

5 Aralık 2018 Çarşamba

KÖPRÜ KURANLAR (KİTAP YORUMU)



                                            KİTABIN ADI:KÖPRÜ KURANLAR
                                            YAZARI:İLYAS EFENDİYEV
                                            YAYINEVİ:ZENGİN YAYINCILIK
                                            KİTABIN TÜRÜ: ROMAN
                                            ÇEVİRİ:YURTSEVEN ŞEN
                                            SAYFA SAYISI:152 


                                             ===  ARKA KAPAK  ===
''Doğrusu benim hayatımda da ruhumun kokusu diyebileceğim bir hatıram yoktu.Benim şu ana kadar geçen ömrüm sıradan ve sadeydi.Fakat gerçekten de dünyada çok acı hatıralar yaşandığını duyuyordum.Ve ant içmiştim ki elimde olsa hayatımda hiç bir acı hatıraya yer vermeyeceğim.Ben ninelerimiz gibi yapmayacağım.Ben tamamen farklı yaşayacağım.Çünkü ben tamamen farklı bir devrin kızıyım.Biz, geleceğe doğru köprü kuranlarız. Biz daha çok köprüler kuracağız.Ben geleceğe doğru hareket ederek yaşıyorum.Ben bu işin, bu faaliyetin bir parçasıyım.''

1960 yılı Sovyet Azerbaycan'ının sosyal,kültürel,ekonomik ustaca yansıtan bu eserde yazar,Seriye ve Adil karakterleri üzerinden psikolojik tahliller yaparak duyguların,düşünceler ve neticesinde hayat üzerindeki etkisini,okuyucuyu yormadan, akıcı ve anlaşılır bir dille anlatmıştır.



                                              ===  BANA KALANLAR  ===

Çok uzak yerlerden Azerbaycan'dan sevgili Elvira'nın (aglında bir kitap tut kanalının sahibi) hediye olarak göndermiş olduğu İlyas Efendiyev'in bu eserini okudum ve çok beğendim.

Kitap Seriye ve Adil'in evlenmesiyle başlamaktadır.Başlar başlamaz da aralarındaki yaş ve statü farklılıklarından dolayı birbirlerine davranış şekillerinin psikolojik olarak yansımasını anlatmaktadır.

Daha sonra Seriye ve Adil'in köprü yapmak için bir köye gitmelerinden orada yeni insanlarla tanışmalarından ve bu insanlarla aralarında geçen olayların sosyal ve kültürel açıdan ele alınarak incelenmesi görülür.

Seriye'nin ve Adil'in zamanla birbirlerine olan sevgisi,saygısı ve anlayışı tükenmiş ve tükenişin sebepleri açıkça sunulmuştur.

Daha fazla kitabı anlatıp da okuma heyecanınızı kaçırmak istemiyorum ve şimdilik buradan ayrılıyorum.

Okuduğunuz da güzel zaman geçireceğiniz ve Azerbaycan kültüründen biraz nasipleneceğiniz bir kitap diyebilirim ...

Kasım ayında okuduğum güzel kitaplardan birisi idi:)
youtube kanalından ve instagram dan da bakmak isterseniz aşağıya link bırakıyorum kendinize çok çok iyi bakınız kitaplarla mutlu kalınız.


https://www.youtube.com/channel/UCu-kfSOmQvfWwZY8suvqpmQ

https://www.instagram.com/sinoptikgezginokur/?hl=tr


BİR GENCİN MANİFESTOSU (KİTAP YORUMU)








                                                                                    KİTABIN ADI:BİR GENCİN MANİFESTOSU
                                                                                    YAZARI:MİR CELAL PAŞAYEV
                                                                                    YAYINEVİ:ZENGİN YAYINCILIK
                                                                                    KİTABIN TÜRÜ:EDEBİYAT/ROMAN
                                                                                    ÇEVİRİ:YUTSEVEN ŞEN
                                                                                    SAYFA SAYISI:359








                                                             ===  ARKA KAPAK ===

En ağır işler de çalışıyor,gençliğinin verdiği kuvveti,ağaların tarlalarında ter edip bedeninden akıtıyordu.Emeğinin karşılığını almak yerine kazancıyla kendisinin ve dul anasının kamını bile zor doyuruyordu.Yüreğinde damla damla biriken isyan,sel olup bendini yıkmak üzereydi.Damarlarında dolaşan deli kan beynine vurduğu zaman gözü hiçbir şeyi görmüyordu...
Birde ufak kardeşi vardı Merdan'ın,o da yoksulluk çarkının dişlileri altında ezilmekte,arkadaşlarıyla oyunlar oynayıp,okula gitmesi gereken yaşlarda mülk sahiplerinin çiftçilik işlerinde hizmetkar olarak çalışmakta,ahırda yatıp kalkmakta, bazende kuzulara çobanlık yapmaktaydı...
Yirminci yüzyıl başlarında haydutluğun,başıbozukluğun kol gezdiği Kafkasya'da yaşanan dramatik insan hayatları ile düzene başkaldıranların mücadelesi Azerbaycan edebiyatının güçlü kalemlerinden Mir Celal Paşayev tarafından Bir Gencin Manifestosu'nda romanlaştırılmıştır.Azerbaycan klasikleri için de de kendisine itibarlı bir yer edinen bu roman, 1968 yılında Cumhuriyet ödülüne layık görülerek değerliliğini ispat etmiştir.

                                                         === BANA KALANLAR ===

Biraz geç kalmış olsam da uzun yollardan bana hediye gelmiş olan bu güzel kitap da okunup bitmiş oldu.Azerbaycan'ın kültüründen ve yerleşkelerinden bahsederken ve de biraz siyasi yönlerine değinse de kitap da içimi cız ettiren fakirliğin ve sınıf farkının hatta yaşam mücadelesinin verildiğini anlatıyor...Bu güzel hediye için aglinda_bir_kitab_tut a teşekkürlerimi sunuyorum.

Kitap oldukça çok bölümden oluşuyor: 19 bölüm kadar...

ilk bölümde Suna Hanım,Merdan ve Bahar'ı yani karakterleri tanıtıyor.
Bir kaç bölüm sonra Merda'nın vatan için yaptıklarından bahsediyor fakat bunu yapabilmek için de çekmiş olduğu sıkıntılardan bahsediyor. 
Bana göre aslında kitap Merda'nın yapmış oldukları etrafında dönüyor diyebilirim.
Bir kaç bölümde ise Baharı anlatıyor onun yaşadığı sıkıntıları anlatıyor.Bu çocukcağızın yaşadıklarından gerçekten çok büyük üzüntü duydum.Sanırım duygusal bir insanım ve bütün acı sahnelerini sahnelerini okudukça içim cız ediyor.
Aslında bu acı sahnelerini okudukça geçmişten günümüze gelindiğinde çok da fazla bir şey değişmediğini görmekteyim.
Bir kaç bölümünde ise Suna karakterinden yani Merdan'ın ve Bahar'ın annesini anlatmaktadır.Ah bu Suna'nın yaşadıklarını okudukça nasıl dayandın sen bunca acıya yahu deyip gözlerimin dolduğu oldu.Bir annenin çocuklarının yaşadığı acılara sahip olması ve elinden hiç bir şey gelememesi ne kadar da acı verici.

Ah ah kısacası bu kitap beni acılara boğdu ama değişik bir tat da damağımda kaldı...

Bu kitabı mutlaka okumalısınız demiyorum ama okuduğunuz da bir şey kaybetmezsiniz ayrıca kolay okunan bir kitap sayfa sayısı gözünüzü korkutmasın :))

Kitaptan bir kaç alıntı vermek istiyorum başka yazarlara ait olan: 

Hayat ve bağımsızlık, sadece onlar için her gün savaşan insanlara layıktır. (GOETHE)

Tüm mutlu ailelerin mutluluğu birbirine benzer,mutsuz ailelerin ise her biri başka tür mutsuzdur. (L.TOLSTOY)


Tekrar görüşmek üzere okumayla kalın...

Merak edenler instagram ve youtube kanalından da almış olduğum,okuyup yorumladığım kitaplara göz atabilirler :)


https://www.instagram.com/sinoptikgezginokur/?hl=tr

https://www.youtube.com/channel/UCu-kfSOmQvfWwZY8suvqpmQ

19 Ekim 2018 Cuma

YENİDEN


 Merhaba sevgili bloggerlar uzun zamandır buralardan mahrum kaldım.
Daha önce blogumun çalınması ve tüm çalışmalarımın gitmesi nedeniyle biraz soğukluk yaşadım tabi ki... Ama yeniden yazmak ve de sizlerle paylaşmak isteğiyle dönmüş bulunmaktayım.

      Hem de daha donanımlı olarak buradayım.Sizlerle yeniden gezmiş olduğum yerleri,okumuş olduğum kitapları,izlemiş olduğum filmleri vs. birçok şeyi elimden geldiğince hatta düzensiz bile olsa paylaşmaya çalışacağım.
   
     En güzeli de sevdiğim blogların yazılarını tekrar heyecan ile merak ile bekleyerek okuyacağım.

14 Eylül 2018 Cuma

İKSV (TİYATRO BİR KERE YAŞANIR)



 İksv ' nin  eskiden iki sene de bir düzenlenen ve mayıs aylarına denk gelen festivalleri beni benden ederdi.Fakat okuldaki vize-final tarihleri bu festivalleri hep kaçırma sebebimdi.Artık sene de bir düzenleniyor ve kasım-aralık aylarına denk geliyor.Bu beni inanılmaz derecede mutlu ediyor.Çünkü sınav zamanlarını atlatmış oluyorum ve rahatlıkla etkinliklere katılabiliyorum.Tabi bu benim için böyle bir etkendi yoksa İstanbul da yaşayan ve eğitimine İstanbul da devam eden arkadaşlar için sorun teşkil etmiyor.Ben maalesef Çorum da okuduğum için bu festivallere katılmak biraz zor oluyordu.
 Bu sene ise tam istediğim gibi olmuş diyebilirim şanslı dönemimdeyim.Tam sınavlarım bitiyor festival başlıyor.Bende hepsini gelip rahat rahat izleyebileceğim.

 7 Eylül de bu oyunların anlatıldığı ufak bir açılışa katıldım.Bu açılışlara katılmayalı çok uzun bir zaman olmuştu.Ne kadar özlediğimi anlatmam mümkün değil.
Broşürü ve kitapçığı incelediğimde mutlaka gitmeliyim dediğim bir kaç tane gösteri vardı.Ama Direktör Dr. Leman Yılmaz çıkıp da oyunları ve dansları tek tek anlatmaya başladığında ağzım açık kaldı hatta kapatmakta zorluk yaşadım diyebilirim. Program sona erdiğinde ise kesinlikle bütün hepsini izlemeliyim dedim çünkü gerçekten muazzamlar ...

Aslına bakılırsa dürüst olmakta fayda var diyebilirim bundan bir kaç sene öncesine kadar bu programlara katıldığımda çok da fazla keyif almıyordum hatta sıkılıyordum anlamakta da zorluk çekiyordum.Ama şuan ise oldukça keyif alıyorum.

Size tavsiyem bu açılışları kaçırmayın inanılmaz derecede yararlı oluyorlar ve çok fazla şey öğreniyorsunuz.

http://www.iksv.org/tr?gclid=CjwKCAjwuO3cBRAyEiwAzOxKso1-CGKWbJtz1ds00SkXZlbHtKXm5JVd8SqHv8Vx7fOJ-ebkZR07mRoCyqQQAvD_BwE


Burdan iksv nin etkinliklerine bakıp kendinize göre program yapabilirsiniz.

Kültür ve sanat aşığı biriyseniz eğer gerçekten takip edeceğiniz en doğru yer burasıdır.






BURSA YEŞİL CAMİ & YEŞİL TÜRBE

Bahçelievler Belediyesinin düzenlemiş olduğu günübirlik Bursa gezisine katıldığım ve soluğu o çok istediğim Yeşil Cami de aldığım anı paylaş...