Kentin ortasında caddenin kenarında ulaşımı oldukça kolay olan bir camidir ULU CAMİ .
Uzaktan baktığınızda hem gösterişli hem de mütevazi yapısıyla ben huzur doluyum diyerek sizi içerisine davet etmekte adeta bu cami.
Caminin tarihini öğrendiğinizde orada daha fazla zaman geçirmek istiyorsunuz ve her zerresini karış karış gezerek merakınıza yenik düşüyorsunuz.
Caminin tarihine gelecek olursam o kadar çok ayrıntı var ki hangisini anlatsam hangisinden başlasam bilemiyorum. Rehberimizin anlattığı sırayla bende sizlere aktarayım.
Bursa ULU CAMİ inşası bir rivayete göre Yıldırım Bayezid Niğbolu muhaberesinde muzaffer olduğunda 20 cami yaptırmaya karar verir. Bursa ya geldiğinde bu fikrini damadı Emir Sultan'a söyler oda 20 cami yerine 20 kubbeli cami yaptırmasını tavsiye eder. Yıldırım Bayezid damadının bu fikrine saygı duymuş ve mantıklı bularak kabul etmiştir. Yıldırım Bayezid caminin nereye yaptırılacağını düşünüp araştırdığı sırada Emir Sultan'a caminin yeri rüyasında gösterilmiştir. Caminin yapımı Niğbolu zaferinde kazanılan ganimet mallarıyla yaptırılmıştır. Mimarisi Ali Neccar'a aittir.
Fakat bir menkıbede caminin yapım aşamasında şadırvanı hakkındadır.
Caminin inşaatı esnasında şadırvanın yerinde yaşlıca bir kadına ait bir ev olduğu ve gönül rızası ile satmadığı için devlet büyüklerinin İslam hukukuna saygıları gereği zorla almadığı anlatılır. Bu ev namaz kılma mahalli dışında olmak kaydıyla üstü açık şekilde öylece bırakılmıştır.
Şöylede bir rivayet var ki yaşlı kadın başta evini vermek istemese de daha sonra görmüş olduğu bir rüya vesilesiyle Emir Sultan'a gidip danışır. Görmüş olduğu rüyayı anlatır ve daha sonrasında evi gönül rızasıyla verir.
Kadının vefatı sonrasında yapılmış olan şadırvan camiye dahil edilir. Boş bırakılan bu yerde bulunan şu anki şadırvan daha sonraki yıllarda İstanbul'dan Bursa ya sürülen Kara Çelebizade Abdülaziz Efendi tarafından yaptırılır.
İkici bir rivayet de Somuncu Baba ile ilgili olan bir rivayettir. Başta şehir efsanesi olduğunu düşünmüştüm fakat döndükten sonra Somuncu Babayı da araştırdım.(onu da sizlerle paylaşırım tabi ki)
Osmanlı Devletinde bir gelenek olarak açılışı yapılan camilerde ilk hutbe padişah adına devrin manevi büyükleri tarafından yapılırmış. İlk hutbe görevi kendisine verilen Emir Sultan Hazretleri, devrin en büyük maneviyat önderi olarak Şeyh Hamid-i Veli hazretlerini işaret etmiş ve hutbe okuması için arz etmiştir. Manevi sırrını daima gizleyerek talebelerinin eğitimleri ile meşgul olan Şeyh Hamid-i Veli Hazretleri Emir Sultanın ricası ile Ulu Cami'de ilk hutbeyi irad etmiştir. Hutbede Kur-an'ı Kerim'in açılış süresi olan Fatiha Suresi'nin 7 farklı tefsirini yapmıştır. Somuncu Baba olarak bildikleri kişinin büyük bir manevi önder olduğunu fark eden cami cemaati Şeyh Hamid-i Veli Hazretlerine büyük bir teveccüh göstermiştir.
Mevlid-i Şerif i yazmasına vesile olan hadisede bu camide vuku bulmuştur.1409 yılı Ramazan ayında ikindi namazına müteakip kürsüye çıkan vaiz efendi konuşması esnasında "Rasüller arasında fark yoktur."(Bakara 285) ayetinin tefsirini yaparken cemaatten biri itiraz ederek "Risalet yönüyle aralarında fark olmasa bile benim peygamberim Hz. Muhammed (s.a.v) fazilet açışından hepsinden üstündür." der. Bu mesele tartışma konusu olur. Bu konuşmaya şahit olan Süleyman Çelebi o dakikadan itibaren Hz. Peygamber'in faziletlerini anlatan Mevlid-i Şerif i yazmaya karar verir. Ve bitirdiğinde eseri tam bin beyittir.
Camiyi gezdikçe biz mest olmaya devam ederken rehberimizde bizi bilgiyle donatıyordu adeta o kadar güzel bilgiler veriyordu ki kendimi çok şanslı hissediyordum.
Hutbenin yanına doğru gidip sağ tarafına ilişiverdik. Rehberimiz başını kaldırdı ve ya şükür deyiverdi, sonrada birden asılan siyah örtüyü görüyor musunuz dedi. Biz evet deyince o siyah örtü işte Kabe kapısının örtüsüdür. Bu örtüyü buraya Mısır seferinden sonra halife olan Yavuz Sultan Selim Mekke de onarıma girişmiş, bu arada Kabe'nin örtüsünü İstanbul'dan gönderilen yeni örtü ile değiştirmiştir. Eski örtüyü de Bursa ya getirtip Ulu Cami'ye hediye etmiş ve kendi elleri ile taşıyıp asmıştır. Saf altın iplik ile üzerine ayetler işlenmiş bu örtü, yüzyıllar boyu kararmadan kalmıştır. Ancak yapılan yanlış restorasyonlar sonucu maalesef işlemeler artık sadece parlak ışık altında görülmektedir.
Sanat Tarihi açısından bu camiyi incelediğimizde 1400 lü yıllarda Osmanlı mimarisine özgün bir yapı olan ULU CAMİ dikdörtgen planlı bir yapıdadır.
Türkiye de ki Ulu Camilerin en büyüğüdür. Mihrabın bulunduğu duvar diğer duvardan daha büyüktür.12 ayak üzerine 20 kubbe ile üzeri örtülmüş olan caminin ortasındaki kubbenin üstü şuan cam ile kaplanmıştır. Caminin duvarları tümüyle düzgün kesme taş ile örülmüştür.
Ankara Savaşında Yıldırım Beyazıt'ı yenen Timur orduları ile Bursa'ya gelip caminin kuzey kapısını yakarak tahrip etmiş. Karamanoğlu Mehmet Bey tarafından da çevresine odun yığılarak yakılmıştır.1855 yılında meydana gelen depremde caminin 18 kubbesi çökmüş sadece batı minaresinin dibindeki kubbe ile mihrap önü kubbesi ayakta kalmıştır.
Ulu Cami yaşanan tüm badirelerden yangınlardan depremlerden nasibini almış ve bir çok onarımdan geçmiştir.14.yy izlerini taşıyan caminin mihrap kısmı 1751 yılında tamamlanmıştır. Sol tarafında ise mihrabı yapan Mehmet ustanın adı yazılıdır.
Minder ise kündekari sanatı ile yapılmış tutkal ve çivi kullanılmadan, geometrik şekilde oyularak birbirine geçme ile meydana getirilmiş bir eserdir. Doğu yüzünde bazı çıkıntılar vardır. Bunların güneş sistemi ile gezegenler olduğu söylenir. Üzerindeki bu işlemler ile bu minber, Selçuklular üslubundan Osmanlı üslubuna geçişin bir şaheseridir.
Caminin pencereleri biçim ve ölçü bakımından her cephede farklı olup söveleri düz mermerdir. Pencere alınlıklarında nefeslik denilen küçük açıklıkları bulunmaktadır.
Ulu Cami'nin iç duvarlarını süsleyen levhaların çoğunun altında hattatının imzası bulunmaktadır. Büyük çoğunluğunun eksikleri Hattat Şefik Bey tarafından düzeltilmiş veya yeniden yazılmıştır. Cami içinde 13 ayrı yazı karakteri ile 41 ayrı hattat tarafından , duvara yazılmış 87, levha halinde 105,tamamı 192 adet yazı mevcuttur.
Caminin içinde çok değerli saatler, şamdanlar, Kur-an 'ı Kerim'ler de bulunmakta...
Ayrıca açık olan hanımlar için başörtüsü ve namaz kılmak için kıyafette bulunuyor içeride.
Ben de içeride bulunan başörtülerinden birini alarak başımı örtüp içeriye girdim.
Kesinlikle yolunuzu Bursa'ya düşürüp Ulu Cami'ye gidiniz ister rehberle olsun ister rehbersiz nasıl isterseniz gidin ama mutlaka gidiniz.
Ben caminin içinde de camiden çıktıktan sonra da huşu içinde huzurlu ve mutlu bir şekilde ayrılmıştım daha sonra da gittim elbet her gittiğinizde aynı duyguları hissedeceğinizden eminim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder