İstanbul da gidilmesi gereken en önemli ve hatta ilk gidilmesi gereken yerlerdendir diyebilirim.
Ben İstanbul da olduğum her süre zarfında gitmeye çalışıyorum.Belki tarihçi olmamdan tarihi sevmemden dolayı belkide bir yanımın hala turizmci olmasındandır.Ama bütün arkadaşımın zorla da olsa bir kere Arkeoloji Müzelerini ziyaret etmelerini sağlıyorum.
Çünkü benim için bir şehri tanımak bir kültürü tanımak ancak o şehrin müzelerini gezmekten anlamaktan ve o tarihin içine girmekten geçer.
Bu müzelere gitmeden öncede kısa kısa araştırmalar yapmakta fayda var.Gerçi artık teknoloji çağındayız internetten,elimizdeki akıllı telefonlardan direk bilgi edinebiliyoruz.Ama bu bilgiler genelde yarım yamalak gelişigüzel bilgiler olmaktan öteye geçemiyor maalesef.Olsun hiç yoktan iyidir dediğinizi duyar gibiyim.
Gelelim benim tabirimle 3 ü bir arada bulunan güzelliklere...
Arkeoloji müzesi değilde arkeoloji müzeleri denmesinin asıl sebebi bu ,müze 3 ayrı sahaya ayrılmış durumda böyle olması da bize daha derinlemesine bir araştırma yapabilmeyi sağlıyor.
Müzenin kapısından içeri girdiğimizde kuruluş tarihinin 1869 olduğunu görmekteyiz. Fakat biz araştırma yaptığımızda bize verilen kuruluş tarihinin 1891 olarak verildiğinden eminiz.
Bunun nedeni ise bu müzenin şuan Topkapı Sarayının içinde bulunan ayrı bir müze olma özelliği taşıyan Aya İrini Kilisesinin 1869 yılında Müze-i Hümayun yani İmparatorluk Müzesi olarak kullanılmasından ve toplanılan arkeolojik eserlerin burada sergilenmekte ve yabancıların kaçırmasına engel olma amaçlı burada koruma altında tutulmasından dolayı imiş. Fakat yapılan çalışmalardan çıkan eserler zamanla buraya sığmamaya başlamış.Bu durumda Fatih Sultan Mehmet sanata olan ilgisinden ve merakından dolayı kendi yaptırmış olduğu Çinili Köşkü müzeye dönüştürerek eserleri burada korumaya ve sergilemeye devam etmiş.Anlaşılacağı üzere 3 güzellerin en eskisi Çinili Köşk müzesidir.Çinili Köşkün yapılma tarihi ise 1472 senesine dayanmaktadır.
Bundan sonra karşımıza ressam kimliğiyle tanımış olduğumuz fakat kendisinin müzeciliğin babası olarak kabul gördüğünü sonradan öğrenmiş olduğumuz o değerli kişi çıkıyor karşımıza Osman Hamdi Bey aynı zamanda namı diyar Kaplumbağa terbiyecisi . (bir diğer postta Osman Hamdi Bey den bahsedeceğim.)
1881 yılında Osman Hamdi Bey'in müze müdürü olarak atanması burada onun fikirleriyle yeniden bir dönem başlayacağının habercisi olmuş.Kendisinin yapmış olduğu çalışmaların sonucunda çıkan eserleri koyacak yer bulamamasından dolayı Çinili Köşk müzesinin karşısına yeni bir bina yapılmasını dile getirmiş ve aldığı onayla Alexandere Vallaury ana bina ve Eski Şark Eserleri müzesinin binaları yaptırılmış.(Alexandere Vallaury'den bir diğer postta bahsedeceğim)İyi ki de yaptırılmış.Binaların yapımı tamamlandıktan sonrada 1891 tarihinde hizmete açılmış.Daha sonra ek binalar ile desteklenmiş.Müze oldukça zengin çok fazla esere sahip bunun içinde bir kaç saatinizi hatta detaylı bir şeyler yapmak isterseniz günlerinizi vermenizi tavsiye ederim.Ben müzeye her gidişimde farklı açılardan bakmayı öğreniyorum.Çıkarken yeni bir şey öğrenmeden çıktığım olmadı hiç.Size tavsiyem hangi müze olursa olsun imkanınız dahilinde bir kaç kere aynı müzeye gidin derim çünkü bizler her gün değişiyoruz düşüncelerimiz bakış açılarımız hislerimiz içinde bulunduğumuz durumlar bizleri değiştiriyor.Dün size çok saçma gelen bir şey ertesi gün önemli hale gelebiliyor.Lütfen bunu gözardı etmeyin ve dediğim gibi imkan dahilinde bunu gerçekleştirin.İnanın ki çok şey kazanırsınız.
Gelelim şimdi bu kadar tarihinden açılışından bahsettikten sonra müzeyi gezelim:Müzeye girdiğinizde bahçesi size zaten bir vay dedirtiyor.Aklınıza dışarı da bulunan bu eserler yağmura çamura onca hava şartlarına nasıl dayanmış da böyle bir ihtişamla karşımızda duruyor yani diyorsunuz.Evet bir çok eser bahçede henüz siz adımınızı yeni atmaya başladığınızda size tarihin inceliklerini siz daha farkında olmadan aklınıza düşürmüş ve merakınızı uyandırmış durumda sizi gezmeye davet ediyor.
Bu bina Sidon Nekropolünde bulunan Ağlayan Kadınlar Lahdi nden esinlenerek yapılmış iki katlı bir binadır.Bina da Osman Hamdi Bey'in Sidon kazılarından elde etmiş olduğu eserler burada sergilenmektedir.İçeri girmeden önce binanın alınlıklarına kafamızı kaldırıp baktığımızda osmanlıca yazılmış kufi tarzda yazı bulunmakta ve alınlığında da tuğra bulunmaktadır.Osmanlıca olarak yazılan yazıda Asar-ı Antika yazmakta ve gördüğümüz tuğrada Abdülhamit'in tuğrasıdır.
Binanın içinde birçok lahit bulunmaktadır. Likya lahdi, Ağlayan kadınlar lahdi, İskender lahdi bunların en önemlileridir ve o kültürleri çok iyi bir biçimde yansıtmaktadır.Ayrıca mumyalar da bulunmakta. Müze biz daha rahat ezelim diye bölüm bölüm ayrılmış Arkaik dönemden kalma eserler, Perslerden kalan eserler,mezar kabartmaları,Roma dönemine ait heykeller ve M.Ö Helenistik eserler burada neredeyse kusursuz şekilde sergilenmekte.Oldukça heybetli olan bu eserler de çok dikkat çekmekte ve kendi hikayelerine doğru adeta sizi içine almaktadır..Antik çağ da İstanbul eserleride burada görülmekte ve insanı gerçekten heyecandırmaktadır.
Her bölümünde ayrı detaya imza atan bu müze oldukça zengin eserlere sahip ve tek tek incelediğinizde ise kendinizi çok şanslı hissedeceğiniz bir çok döneme hakim olacağınız büyüleyici bir hafıza niteliğinde...
İkinci bina ise Eski Şark Eserleri Müzesi : Bu müze ise Anadolu ve Mezopotamya, Mısır ve Arabistan Yarımadası gibi bölümler diye ayrılmış, bunun yanı sıra da kendi içinde İslam öncesi Arabistan Eserleri Urartu eserleri, Mısır Eserleri, Mezopotamya Eserleri ve Çivi Yazılı Belgeler olarak ayrılmıştır.
Benim en çok dikkatimi çeken bölüm çivi yazılı belgeler bölümü olmuştu çünkü ilk yazılı anlaşma olan Kadeş anlaşmasını gördüğümde çok şaşırdım bunun yanında ilk aşk şiirini okurken de vay be demeden kendimi alıkoyamadım.
Tabi burada ki Mısır mumyalarının ihtişamını hiç bir şey alamazdı. Akad Kralı Naramsinin steli de inanılmaz dercede güzeldi.
![]() |
Çinili Köşk Müzesinin Girişi |
Üçüncü bina ise Çinili Köşk Müzesi :Beni benden alan müze sanata olan aşkımdan mıdır bilmem yoksa beceriksizliğimden bana mükemmel görünmesi...
Bu müzede adı üzerinde çini ve seramikler sergilenmekte aynı zamanda Osman Hamdi Bey'in yapmış olduğu resimler bulunmakta.Bu müze adeta renk cümbüşü diyebiliriz.Özellikle İznik çinilerini görünce ben o renklerin üzerinden o kadar yıl geçmiş olmasına rağmen o kadar canlı adeta dün fırından çıkmışcasına görünmesine bayıldım.Keşke alıp da eve getirebilseydim bir kaç çiniyi...
Buradaki el emeği işçilikler göz ardı edilemez.
Evet yazımın sonuna doğru gelirken bu üç güzelleri gezmeden sakın İstanbul'a gittim demeyin.İstanbul da ikamet eden arkadaşlarımda lütfen bu müzeye gitsinler.İnanılmaz derecede zengin olan bu müze her dönmeden bize bilgi vermekte sadece bilgi vermekle kalmayıp ufkumuzu genişletmekte.Ayrıca her gittiğimde güzel sanatlar da okuyan arkadaşların lahitlerin başında durup da bu lahitleri çizmeleri anlamaya çalışmaları çok hoşuma gidiyor.Lütfen sadece onlara özelmiş gibi algılanmasın bu müze Tarihçiler,Edebiyatçılar özellikle sanat tarihçileri,Turizmciler vs.branşlara sahip tüm kişiler bu müzeye gelsinler.
Konum olarak da aslında çok kolay bir yerde bulunmakta müze çok da mızmızlanmamak lazım sonuçta mükemmel şeyler göreceksiniz. Gülhane parkına geldiğinizde hemen yan tarafında bir tabela görceksiniz o tabelayı takip ederek Osman Hamdi Bey yokuşunu tırmanıp müzenin kapısında kendinizi bulacaksınız.
Yalnız Pazartesi günü gideyim demeyin hüsrana uğrar geri dönersiniz çünkü pazartesi günleri kapalı diğer tüm günler açık.Ücreti ne kadar diye sorarsanız 15 tl ben müze kart ile girmenizi tavsiye ederim hele öğrenciyseniz daha da avantajlıolur sizin için.Ben her yıl müze kartımı yeniletiyorum çünkü Türkiye'm de daha gidilecek çok müze ve çok fazla ören yeri var.
Evet yazıma son verirken sizlerinde en kısa zamanda bu müzelere gitmenizi ve bol bol fotoğraf çekerek anılarınıza eklemenizi diliyorum.
Evet bu kadar fotoğraftan sonra tekrar tekrar gittiğim bu müzeden bir vlog oluşturabildim...
İyi seyirler dilerim umarım beğenirsiniz.Beğenirseniz abone olmayı unutmayın derim :)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder