
Meydan da gezerken
ilk karşımıza çıkan bir sütun oldu sevgili arkadaşımın dediği üzere bu sütuna
gotlar sütunu deniliyormuş. Yüksekliği 6 metreymiş ve Venedikliler tarafından
şehre hakim olduklarını belirtmek amaçlı meydana dikilmiş. Üst kısmında eskiden
St. Mark aslanı bulunurmuş şimdi ise bir küre bulunmakta. Sütunun alt
kısmındaki levhalarda 6 italyan ailesinin armaları görülüyordu. Çok iyi
anlaşılmasa da benim gibi dokunarak hissedenlerdenseniz geldiğiniz de
dokunmanızı ve bu armaları anlamanızı tavsiye ederim. Bu sütunun Salamis
Harabelerinden getirildiğini öğrenince biraz şok oldum nasıl yani 6 metre
yüksekliğindeki bu sütunu nasıl taşıyıp buraya getirmişler hayret doğrusu…
Bu arada sevgili
arkadaşım ile başımıza güzel bir olay da geldi anlatmadan geçmeyeyim. Ben
merakla sütunun altındaki armalara dokunurken sevgili arkadaşımda kaldırımda oturuyor
ve fotoğraf çekiyordu. Birden etrafı güvercinler bastı desem yeridir. Tam
karşımda motorsikletli bir amca belirdi elindeki poşeti açarak güvercinlere yem
serpmeye başladı. Sevgili arkadaşım fotoğrafını çekmek için yanına yaklaştı ve
sohbete başladılar. Çok kibar beyefendi tonton bir amcaydı adını sorduk Hüseyin
dedi. Meğer isem Hüseyin amca her gün bu meydana gelir kuşları beslermiş. Ne
mübarek insansın sen Hüseyin amca saygıyla önünde eğildik. Sonra namazını
kılmak için camiye gitti Hüseyin amca. Kendisi çok candan ve çok yürekli Allah
korkusu olan bir insandı. Onun için Allah tüm günahlarını affetsin diyorum en
içten dualarımla…Gerçi sırf kuşları beslemek için onca yol kat eden bir insan
nasıl günah işlesin ki yine de bilemeyiz işin aslını…
Atatürk meydanın da gezmeye devam ederken Belediyeler
Birliği Binasının önünde biraz oturduk ve sevgili arkadaşım bana buranın
tarihçesinden biraz bahsetti. Burası eskiden Baş Piskoposluk Sarayıymış ve 13. Yy
da inşa edilmiş. İçerisinde ise rahiplerin vaazlarını verdikleri loca bulunmaktaymış.
Tek katlı olmasıyla birlikte cephelerinin görünüş olarak kaleyi anımsattığı
söyleniyormuş. Fakat daha sonra Osmanlının ilk kadısı olan Menteşzade
tarafından onartılmış ve ikinci katı yapılmıştır. Bina eskiden sarı taş ile
yapılmış oluğundan uyum sağlaması için ikinci katta sarı taşdan yapılmış. Ancak
eserin ilk yapısından orijinal olarak sadece gotik tarzdaki kemerli kapılar
kalmış. Baş piskopasların makamı olan bu yerleşke sonradan Türk ailelerin
yerleştirildiği evlere dönüştürülmüştür.Daha sonra da bugünkü halini almış ve Belediyeler
Birliği Binası olmuş.
Ayrıca dikkatimi çeken ise bu binanın giriş kapısının
önündeki kolan şeklindeki yapıda bulunan armaydı.Bu arma İngiltere Kraliyet
ailesine ait olan ve Kraliçe Elizabethin tahtta çıkışına ithafen yapılmış bir armaymış.
Karşımıza şehrin kapıları denen 3 kapıdan biri olan Girne
Kapısı çıkıyor.Bu kapı adından da anlaşılacağı üzere eskiden şehrin giriş ve
çıkışlarını sağlıyormuş. Venedikliler tarafından yapılmış olan yapı daha sonra
Osmanlının eline geçmiş. Kapının yanında bulunan kemerler İngilizler tarafından
kesildikten sonra kapı olma özelliğini kaybetmiş. Kapının ayrıca bir gözetleme
kulesi var. Bu gözetleme kulesinde eskiden Horoz Ali adında görevli olarak
hizmet veren bekçi de varmış. Horoz Ali denildiğine göre 121 sene yaşamış ve
yaşamının sonuna kadar da görevini sürdürmüştür hatta rivayete göre burada
vefat ettiği de söylenir.
Burada kadınlar pazarı denilen bir caddede alışveriş yerleri
var. Sevgili arkadaşım ile hatıralık eşyalar ve kitaplar aldık. Hem
yorgunluğumuzu atmak hem de kahve molası vermek için bir kafe ararken arkadaşımın
aklına Rüstem Kitapevi gelmiş. Hadi seni muhteşem bir yere götüreceğim diyerek
koştura koştura gittik. Dediği kadar vardı. Çok güzel şirin mi şirin kitap ve
kahve kokusuyla harmanlanmış bir mekandı. Kıbrıs’ın ilk kitapevlerinden
birisiymiş burası 1937 yılında açılmış. Burada ki kitapların satışı yok
maalesef çünkü ilk basım kitaplar yani orijinal ancak kopyalarını almak mümkün.
İlk basım olduğu için çoğu İngilizce idi kitapların çok az derecede Türkçe
basım vardı.Sevgili arkadaşım ile kahvelerimizi yudumlarken gezdiğimiz
yerlerden bahsettik tekrar çekmiş olduğumuz fotoğraflara baktık aldığımız ve
okuduğumuz kitaplar hakkında konuştuk. Onunla zaman çok hızlı geçiyor nasıl
geçtiğini anlamıyorum ve iyi ki var diyorum.Ve bu posttumu sonlandırıyorum. Kitapevinde kendimizi kaybettiğimiz için fotoğraf çekmemişiz sizler için google de zor da olsa bir tane fotoğraf buldum fikir vermesi adına ...
Lefkoşa’ya giderseniz yazdığım yerlere bakmayı unutmayın derim.
Gönlünüzce bol bol gezmeniz ve öğrenmeniz dileklerimle…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder